bosluk.gif (55 bytes) bosluk.gif (55 bytes)

 

IV.   AİLE HEKİMLİĞİ KANDIRMACASI

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) eskimiş sağlık reform paketini “sağlıkta dönüşüm programı“ adıyla yeniden piyasaya sürmesinin tek bir anlamı var: Sağlıkta Özelleştirme. Dönüşüm programının temelini birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi yani aile hekimliği oluşturmakta. Tüm bu öneriler geçmiş hükümetlerce de gündeme getirilmiş olan eski öneriler. Aile hekimliği yaklaşık 10 yılı aşkın bir süredir ülkemizin gündeminde. Ancak AKP’nin seçim bildirgesinde yer alan bir öneri dikkatle irdelenmeli. Çünkü AKP seçim öncesinde “aile hekimlerine muayenehane açabilmeleri için devlet tarafından ucuz kredi verilecektir” önermesini yapmakta. Bu durum AKP’nin seçim bildirgesini yazarken Dünya Bankası’na danıştığını düşündürmektedir. Çünkü uzun bir süredir Dünya Bankası ve onun artık bir yan kuruluşu haline gelen Dünya Sağlık Örgütü tüm ülkelere aile hekimliği modelini önermekte ve bunun için kredi sağlamakta. AKP hükümeti bizzat Sağlık Bakanının deyimi ile hastaları bir “müşteri” olarak görüyor ve dolayısıyla artık sağlıkta “parayı veren düdüğü çalar” dönemi başlıyor. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı yaygınlaştırılmış bir serbest piyasa düzenine aile hekimlerinin özel poliklinik ve muayenehanelerini süratle ekleme gayreti içinde. Kısacası Dünya Bankası’ndan gelecek yeni bir kredi ile ülkemiz özel muayenehane ve poliklinik  mezarlığına çevrilme aşamasında. Üstelik “rekabete” dayalı bu sistemde aile hekimlerimiz muayenehanelerini devlet desteği ile yani vatandaşın parası ile donatacak ve eğer amaçlarına ulaşabilirlerse bir kaç yıl içinde her adım başında muayenehaneleri, USG cihazları ve tomografileri ile özel hekimler, özel poliklinikler yani aile hekimliği sistemi ülkemizde yaygınlaştırılmış olacak.

1.   Aile Hekimliğinin Tarihçesi:

Aile hekimliği henüz kapitalist düzenle bütünleşip sağlıktan kar elde etmeye dayalı bir yapı haline gelemediği dönemlerde elinde çantasıyla müşterilerini dolaşan çağdışı bir doktor modeliydi. Kovboy filmlerinden fırlamış bu kalıp o kadar tipikti ki sıklıkla görür, yadırgamazdık. Bizde de uzun süre Anadolu’da görülen kasaba doktorları aslında şimdinin aile hekimleriydi. Avrupa’dan önce Amerika’ya sonra bize kadar gelen sözde bir uygarlık simgesiydi. Ancak tedavi edici hekimlik geleneğinin sürdürücüsü olan bu simge, muayenehane hekimliğinin yani sağlıkta özel sektörün temelini oluşturan ve kapitalist sistemin vazgeçilmez bir kar unsuru idi. Ülkemizde aile hekimliği modelinin gelişimini anlayabilmek için 60-70 yıl kadar geriye gitmek gerekir. Cumhuriyet sonrası dönemde hükümet tabipliği olarak adlandırılan ve koruyucu hizmetlerle hiç uğraşmayan, salt tedaviye dayalı bir hekimlik modeli  vardı. Günümüzde aile hekimliği adı altında tekrar geri döndürülmek istenen model aslında budur.

1960’lı ve 70’li yılların yoğun kitlesel dinamiğinin ve ileriye yönelik hızlı toplumsal ivmenin getirdiği yönelimler sağlık kuruluşlarını ve üniversiteleri bu çağdışı modele karşı harekete geçirdi. Halk sağlığı okulları, toplum hekimliği ve sağlığı enstitüleri açıldı. Sendikalar, meslek örgütleri, ilerici ve devrimci kurumlar, kendi amaçları ile örtüşen bu eylemde yerlerini katılımcı  olarak aldı. Hükümet tabipliği yerini sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerine ve pırıl pırıl sağlık ocağı hekimlerine bıraktı.

Ancak 1980 Darbesinde ülkenin tüm ilerici kurumları kapatıldı, yetkileri tırpanladı. YÖK kuruldu ve toplum hekimliği yaklaşımı geri plana atılarak yerine aile hekimliği uygulaması ve aile hekimliği anabilim dalları oluşturuldu. “Toplum hekimliği” görüşünün sakıncalı olduğu, hekim ve diğer sağlıkçıların “aile hekimi” dar görüşü ile yetişmesi gerektiği ileri sürüldü.  1980 Darbesi ayrıca sağlıkçılara da önemli darbeler vurdu. Tam süre yasası kaldırıldı. Ücretler yarıya indirildi. Hekimlerden başlayarak zorunlu hizmet getirildi. Toplumsal ve mesleksel örgütlenme yasakları oluşturuldu. Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) kondu. Ancak bazı gruplar için sadece yabancı dil puanı ile girilen Aile Hekimliği Uzmanlığı adı altında bir dal oluşturuldu. Tıp fakültesini bitirenler zorunlu hizmete gitmeden, TUS’a da girmeden, bir yabancı dil sınavına giriyor, aile hekimliği uzmanlık öğrencisi olarak devlet hastanelerinde uzmanlık eğitimine başlıyorlardı. Eğitim standardı olmadan, birkaç aylık iç hastalıkları, cerrahi, kadın-doğum, pediatri ve psikiyatri rotasyonu yapıyor kısa yoldan uzman oluyorlardı. Eğitildikleri hiçbir dalın uzmanı olamayacakları ve sağlık ocağında genel pratisyen olarak hizmet de veremeyecekleri için  ya hastane acillerinde veya AÇSAP merkezlerinde çalışıyorlardı. Farkları yabancı dil bilmeleri, yani kolej eğitimi görmüş olmaları; bir de zorunlu hizmetten kurtulmalarıydı.

Şüphesiz bu durum yeterli değildi. Bu topluluk için üniversitelerde yer açmak gerekiyordu. Böylece bir yandan seri üretimle sayıları artırılıyor diğer yandan aile hekimliği anabilim dalları açılarak üniversitelerde yerleşmeleri sağlanıyordu. Son aşamada ise artık akademik kadrolara yerleşmiş aile hekimliği anlayışının Türkiye için bir sistem haline getirilmesi ve yurt dışındaki örneklerinde de görüldüğü gibi serbest piyasa ile ve sigorta sistemleri ile bütünleşmiş bir yapı kurulmasının zamanı gelmişti. Böyle bir aşamada AKP’nin tek başına iktidar olması ise uzun zamandır başarılı olamamış koalisyon hükümetlerinden çok çeken (!) Dünya Bankası için son derece uygun bir zemin yaratmıştı. Yeni kurulan bir parti ve deneyimsiz kadrolar, konuyu bilmeyen üst düzey yetkililer ve kendisini tamamen IMF ve Dünya Bankası’na teslim etmiş bir iktidar uzun zamandır bekleyen kapitalist güçleri hemen harekete geçirdi.

Aile hekimliği uygulaması bir yandan bir model olarak (uzmanlık dalı olarak) ele alınabilirken diğer yandan finansman, örgütlenme ve yasal düzenlemelerle olan bağlantıları kapsamında da bir sistem olarak incelenebilir. Aşağıda konu her iki yönü ile de ele alınacaktır:

2.   Aile Hekimliği Kandırmacası:

Siyasi iktidar her zamanki gibi toplumun kulağına hoş gelecek söylemlerle propaganda yapmaktadır. Tamamen propagandaya dayalı bu kandırmacalar şöyle özetlenebilir:

      a.   Hekim seçme özgürlüğü ya da her aileye bir hekim: Aile hekimliği sisteminin temel önermesi ya da kandırmacası “hekim seçme özgürlüğü”dür. Önerilen modele göre herkes istediği hekimi seçebilecektir. Dolayısıyla hekimi seçen aileler değil bireylerdir ve herkes bireysel olarak istediği aile hekimini seçebilecektir. Bu durumda ailenin bireyleri ayrı hekimleri seçme hakkına sahipse o zaman bu sisteme aile hekimliği demek doğru olmaz çünkü aile hekimi “aile” ile ilgili değildir. Kendisine kaydolan aile değil, kişilerdir. Her birey her yıl farklı bir aile hekimine ve isteği üzerine kaydolur. Bir ailenin annesi kadın-doğumcuya, babası kardiyoloğa, ninesi fizik tedavi uzmanına, çocukların biri psikiyatriste, biri endokrinoloğa kayıtlı olabilir. Eğer tersi doğruysa yani her aile aynı hekimi seçmek zorundaysa o zaman da temel önerme olan hekim seçme özgürlüğünün bir anlamı kalmamaktadır.

      b.   Kişiye yönelik koruyucu hizmetler: Her şeyden önce koruyucu hizmetlerde kişiye yönelik ve topluma yönelik şeklinde bir ayırım yapılamaz. Sözgelimi bağışıklama hem kişiye hem topluma yönelik bir koruyucu hizmettir. Bu tip hizmetler toplumsal yarar gözetilerek yapılır. Bulaşıcı hastalık görülen bir birey -toplumsal yararı gözetilerek- bir yandan sağaltılırken bir yandan da hem aile bireyleri hem de toplum bağışıklanır, su arıtılır ve klorlanır, diğer çevresel önlemler alınır. Aile hekimlerinin salt kişiye yönelik koruyucu hizmetleri vereceği yaklaşımı bu nedenle hatalıdır. Örneğin okul aşılarını kim yapacaktır? Eğer kendisine kayıtlı çocukların aşılarını kişiye yönelik koruyucu hizmet olarak kabul ederek aile hekimi yapacaksa farklı okul ve sınıflarda ve her bir çocuk için yeniden flakon açarak her bir aile hekimi tek başına bunu nasıl ve ne zaman gerçekleştirecektir? Eğer aşı topluma yönelik bir koruyucu hizmetse sağlık ocağı yapacağı aşıları nasıl saptayacak ve aile hekimine nasıl haber verecektir? Aynı sorun aile hekimine kayıtlı bebeklerde de yaşanacaktır. Aşı günlerinin belirlenmesi, kayıtların tutulması ve daha da önemlisi toplum sağlığı açısından yaşına göre aşılı çocuk sayılarının hesaplanması, dolayısıyla aşı oranlarında düşme olup olmadığının kontrolu farklı aile hekimlerince nasıl bir araya gelinerek saptanacaktır? Toplumun bütünü nasıl görülecektir? Bu durum toplumsal açıdan bir salgın tehdidi oluşturacaktır.

      c.   Olumlu Rekabet:Aile hekimlerinin Sağlık Bakanı’nın deyimiyle “tatlı tatlı” olumlu bir rekabet içinde çalışacağı, çok çalışanın çok kazanacağı iddia edilmektedir. Burada en büyük görev hastalara yani müşterilere düşmektedir. Çünkü olumlu rekabetin esası müşteri memnuniyetinden geçmektedir. Bu durumda hekimin hastasının her türlü isteğini yerine getirmesi, istediği ilaçları yazıvermesi, biraz istirahat önermesi hem kendisinin ve hem de hastasının yararına olacaktır. Yoksa piyasanın olumlu rekabet kurallarına göre hekim gene Sağlık Bakanı’nın deyimiyle müşterisini kaybedebilecektir. Buna en iyi örnek günümüz koşullarında muayenehanelerinde çalışan hekimlerin özellikle küçük il ve ilçelerde aralarında yaşanan olumsuz rekabet  uygulamalarıdır.

      d.   Aile hekimliği için deneme; Bölge tabanlı hizmet: Aile hekimliği için bir deneme olarak aralarında İzmir’in de bulunduğu bazı illerde bölge tabanlı hizmet uygulaması başlatılmıştır.  Amacın sağlık ocağı bölgesinde küçük sağlık ocakları oluşturmak olarak açıklanmasına karşın tamamen poliklinik hizmetlerine yönelik bir uygulama olarak çalışmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yeniden yazılan sağlık hizmetlerinin yürütülmesine dair yönergede “kentlerde nüfusu 10,000’i aşan ve alt yapısı ile personeli uygun sağlık ocaklarında” oluşturulması öngörülmüştür Gerçekte 224 sayılı yasaya aykırı olarak her polikliniğe bir ebe veya hemşirenin verildiği böylece alan çalışmalarının aksatıldığı bir düzenlemedir. Bölge tabanlı olarak 1 hekim, 1 hemşire ve 2 ebeden oluşan ekiplerin kişiye yönelik tedavi edici ve koruyucu sağlık hizmetlerini bir arada vereceği iddia edilmesine karşın  bu tanımlamayla sağlık ocağındaki toplumsal bakış açısını göz ardı eden yeni yapılar oluşturulmuştur. Bu bölünmüş ve yapay yapının sağlık ocağı bütünündeki aşı oranlarının, bulaşıcı hastalıkların değerlendirmesini nasıl yapacağını ve  tüm bunların su ve gıda kontrolleriyle olan bağlantısını nasıl kurabileceğini görmezden gelmiştir. Bir kaç yıldır İzmir’de Bornova’da yapılan bölge tabanlı uygulamanın başarısızlığı göz ardı edilmiş, Kişisel Sağlık Fişlerinin dahi kullanılamadığı, bir kaç büyük binada sadece poliklinik uygulamalarına yoğunlaşıldığı dikkate alınmamıştır.

3.   Aile Hekimliğinde Gerçekler:

      a.   Aile hekimliği pratisyen hekimliğin karşıtıdır:Pratisyen hekimlik sağlık ocağında görev yapan, fakülte öğrenimi süresince edindirildiği tümelci anlayışı sağlık ocağı ekibi ile paylaşarak ve onlardan öğrenerek ve öğreterek sürdüren,  temel görevi hasta bakmak olmasına karşın sağlık ocağının tüm işlevlerinde önder ve denetleyici rol üstlenen bir kimliğe sahiptir. Aile hekiminin aksine bireysel değil ekip elemanı olarak, kişiye değil kendisine bağlı tüm sağlık ocağı nüfusuna karşı sorumlu, bireyle değil ailenin ve toplumun tümüyle ilgili, salt sağaltım amaçlı değil tümelci anlayışa sahip bir eleman olarak görev yapar. Bu anlamda aile hekimliğinin pratisyen hekimlikle eş değer tutulması doğru değildir. Gerçekte aile hekimliği pratisyen hekimliğin tam tersi özelliklere sahiptir.

      b.   Aile hekimi salt tedaviye yöneliktir:Kar amaçlı bir modelin uzantısı olması nedeniyle tümelci sağlık anlayışına uzaktır. Uzmanlık eğitimi süresince bir eşgüdüm birimi ve anlayışına sahip olmaksızın salt klinik rotasyonlar yapmış; iç hastalıkları, çocuk, cerrahi ve kadın-doğum dalları dışında bilgi sahibi olmaksızın yetiştirilmiştir. Pratisyen hekime oranla sayılan dalların gerektirdiği hiçbir beceri ve yetkiye de sahip kılınmamıştır. Koruma, geliştirme, esenlendirme becerisine sahip olmadığı gibi, sözü edilen kavramların anlam ve önemini bilmesi de beklenemez.

      c.   Aile hekimliği ekip anlayışına aykırı bireysel çalışan bir hekimdir: Genellikle muayenehanesinde ya da evinde bireysel olarak çalışır ve özel hekim kimliği taşır. Yanında modelin deyimi ile “yardımcı” olarak bir hemşire çalıştırabilir. Salt sağaltım amaçlı ve yalnızca hastane eğitimi alarak deneyim kazanan elemanlardan oluşan aile hekimliği disiplini, sağlık ekibinin diğer elemanlarını tanımaz ve ekip çalışması anlayışını bilemez. Amaçlanan salt sağaltım olduğu için böyle bir etkileşim de beklenmez. Alanda çalışması, disiplinler ve sektörler arası işbirliği gerçekleştirmesi, doğru ve düzgün kayıt tutması beklenemez. Aile hekimliği modeli rekabet içinde çalışan ve listesine daha fazla hasta kaydeden bir hekimliğe dayalıdır. Böylece özel sektör tanımına tam olarak uyan bir kitle yaratılması hedeflenmektedir. Aile hekimlerinin dayanışma değil, rekabet anlayışına dayalı yetiştirilmesi nedeniyle, piyasanın acımasız yer edinme koşullarına uyumlu davranması kaçınılmazdır.

      d.   Aile hekimi nüfus tabanına dayalı örgütlenmemiştir:Bir coğrafya anlayışı ile değil, kendisini seçen ve kaydolan kişilerle ilgilenir. Çalışma alanı sağlık örgütlenme alanı ile örtüşmez. Bir sağlık ocağı bölgesinde kayıtlı insanlar onlarca farklı aile hekimine bağlı olabildiği gibi, bir aile hekimine bağlı olanlar da onlarca sağlık ocağı bölgesinden olabilir. Bu nedenle sağlık ocağı ekibi ve etkinlikleri ile uyumlu çalışma olanağı ortadan kalkar. Düzenli kayıt tutma, bölgede sağlık hizmetini planlamak için gerekli öncelikleri belirleme, gibi gerekleri de yerine getiremez.

      e.   Aile hekimi sigorta sistemlerine dayalı, yapay bir modeldir:Aile hekimliği toplumsal gereksinmeler ve bilimsel gelişmeler sonucu ortaya çıkmış bir disiplin değil, sağlıktan daha fazla kazanç elde etmeyi amaçlayan ekonomik sistemler tarafından yapay olarak oluşturulmuş bir daldır. Aile hekimi daha çok Batı ve Orta Avrupa’nın varsıl ekonomik yapısına dayalı, prim ödeyebilen toplumlara özgü, genellikle baktığı hasta başına ücret alan bir hekimdir. Birleşik Krallık’ta ya evindeki muayenehanesinde, ya sağlık ocağından kiraladığı bir odada işlev görür, çoğunlukla evde hasta bakar, her yıl kendine kayıtlı kişi sayısı kadar ücret alır. ABD’de örgütlü olarak oluşturulmamış, sağlıkta amaçlanan kara dayalı karmaşa ortamında kendiliğinden yerini almıştır. Sistemli olarak oluşturulduğu ülkelerde hastane uzmanı ile bağlantılı ve sağlık sigortasından finanse edilir konumda, sözleşmeli olarak çalıştırılır.

4.    Aile Hekimliğinde Ülke Örnekleri:

Zaman zaman isim benzerliğinden yola çıkılarak bazı ülkeler örnek olarak gösterilmektedir. Bu aslında yanlış bir yaklaşımdır çünkü sağlık örgütlenmeleri, her ülkenin amaçlarına, koşul ve olanaklarına göre değişik modellerle düzenlenebilir. Bir ülkenin modeli bir diğer ülkeye benzemek zorunda değildir. Örneğin ABD’de aile hekimliği var olan karmaşık, pahalı ve eşitsizliklerle dolu sağlık sistemini doğuran ana yapı olmuştur. İşin ilginç yanı günümüzde ABD’de aile hekimliği modeli aşırı uzmanlaşma ve hastaların sınırsız istekleri karşısında önemini tamamen kaybetmiştir. İngiltere’de ise sistemin temelini oluşturmuş ancak hiçbir zaman bir ekip çalışmasına gidememiştir. Sonuçta tamamen tedavi edici hekimlik üzerine kurulu yalnız bir hekim modeli olarak kalmıştır. Özellikle koruyucu hizmetler ve sevklerle ilgili ciddi sorunlar yaşamaktadır. Almanya’da ise aile hekimliği sosyal sigorta ile bağlantılı olması nedeniyle aşırı ve gereksiz kullanıma açık, oldukça pahalı bir sistem yaratmıştır. Aile hekimleri koydukları tanı ve yaptıkları girişimlere karşılık belli puanlar toplayan ve bu puanların karşılığında para kazanabilen mekanik bir kitle haline gelmiştir. Hekimler her ay görülen hastalık sıklığına göre değişen puanlamalarla para kazanabilmektedir. Doğal olarak  bazı hastalıklar veya hastalar puan olarak değersiz olduğunda aile hekimlerinin ilgisini çekmemektedir. Benzer şey başka bir açıdan İngiltere’de de yaşanmakta bazı “kötü” tanı almış (örneğin kanserli) hastalar kendilerine bakacak aile hekimi bulamamaktadır. Küba ise aile hekimliğine 1980’li yıllarda tamamen teknik nedenlerle geçmiştir. Amaç yaşam süresi uzamış ve giderek yaşlanan nüfusun yaklaşık 500-1000 kişilik topluluklarla sınırlandırılarak yakından izlenmesi ve giderek artan sevk oranlarının azaltılması olmuştur. Bu nedenle örneğin aile hekimi sevk ettiği hasta ile beraber hastaneye gitmek ve sonucunu takip etmek zorundadır. Küba’da amaç hekimi sadece poliklinik yapmaktan çıkarıp sınırları belli bir nüfusa sürekli ve belli bir coğrafik alanda hizmet götürür duruma getirmektir. Uygulamada rekabet yoktur, hekimler devlet tarafından atanmaktadır. Aile hekimlerinin çalışma alanları okulları, kreşleri ve fabrikaları da kapsamaktadır.

Görüldüğü gibi isim aile hekimliği olmakla beraber her ülkede çok farklı uygulamalar gelişmiştir. Türkiye’de de dışarıda oluşturulmuş ve adlandırılmış bir modelin uyarlanması değil,  özgün bir modelin oluşturulması gerekmektedir. 

5.    Sonuç

Aile hekimliği sistemi Türkiye için kabul edilemez bir öneridir. Sağlığa bakış açısı toplumsal olmayan, bireysel olan bir grubun sağlık üzerinden kar etme amaçlı yaklaşımlarını yaygınlaştırmak için hazırlanmıştır. Uygulandığı takdirde aşağıdaki gelişmeler kaçınılmaz olacaktır:

      a.   Çağdaş Sağlık Hizmeti anlayışında geriye gidiş:Sağlık örgütlenmesi ve yönetimi, binyılların deneyimiyle pekişmiş bilimsel verinin senteziyle oluşur. Çağdaş ve bilimsel ilkeler doğrultusunda, gereksinmesi olanlara, olduğu yerde ve ölçüde hizmet sunumu, temeline dayanır. önde gelen ilkeleri arasında herkese eşit ve ücretsiz hizmet, sağlık sorunları arasında öncelikli olanları belirleme, hizmet sunumunda farklı meslek gruplarının uyumlu çalışabilmesi için ekip davranışı, gibi vazgeçilmez yaklaşımlar vardır. Bu yaklaşımlar sağlığın korunması, risk altında olanların geliştirilmesi, hastalananların sağaltılması ve engelli kalanların esenlendirilmesi, eylemlerinin birlikte sunulduğu tümelci bir anlayışla bütünleştirilir. Bu yaklaşım Birincil Sağlık hizmeti olarak tanımlanır ve ülkemizde de uluslar arası anlaşmalarla kabul edilmiştir.  Uygulamada tüm toplumun sağlığına yönelik çabalar içeren bu anlayış, Toplum Hekimliği (ya da Sağlığı) olarak adlandırılır ve halk sağlığı uzmanlarının yönetiminde sağlık ve sosyal hizmet elemanlarınca birlikte yürütülür. Aile hekimliği anlayışı ise bu çağdaş yaklaşıma taban tabana zıt bir yaklaşım içerir. Bireysel çalışan, rekabetçi ve özel bir hekim tipidir. Böyle bir model çağdaş sağlık hizmeti anlayışında geriye gidiş demektir.

      b.   Sağlık harcamalarında artış:Her aile hekiminin ayrı ayrı muayenehane açacağı ve döşeyeceği dikkate alınırsa harcamalarda doğrudan bir artış olacağı ve özellikle röntgen, USG gibi tıbbi aletler açısından duplikasyonlar yaşanacağı açıktır. Üstelik bu harcamalar sonuçta hizmeti kullananlara yani topluma yansıtılacaktır. Kar etme ve sağlıktan para kazanma ilkesinin ön plana alınacağı aile hekimliği sisteminin ucuz değil ama işletmeciler için karlı bir sistem olacağı açıktır. Öte yandan Dünya Bankası’nın bu sistem için kredi vereceği de göz önüne alınırsa bu karlılığın çok büyük boyutlarda olacağı, maliyetin de topluma düşünülenden daha fazla yansıyacağı anlaşılmaktadır.

      c.   Hekimler için düşük ücret ve işsizlik:Aile hekimi olacakların şu anki düşük ücretler yerine yüksek bir gelir düzeyine sahip olacağı da iddia edilmektedir. Bu tamamen kandırmacadır. Burada amaç hekime ücret ödememek, hekimin ücretini serbest piyasa koşulları içinde kendisinin kazanmasını sağlamaktır. Bu nedenle devlet artık sözleşmeli hekimler çalıştırılacaktır. Bunu anlamı iş güvencesi ve sosyal hakları olmayan bir kitle yaratmaktır. Ayrıca unutmamalıdır ki sözleşmeli çalışma sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı olursa bir anlam kazanır. Yoksa iş güvencesi olmayan ve işsizlik korkusuyla giderek daha düşük ücretle çalıştırılacak bir hekim kitlesi yaratılmış olur. Sistemin yaratmak istediği de ne yazık ki budur. Diğer yandan kötü koşullarda çalışma da söz konusu olacaktır. Çünkü aile hekimi kendisine bağlı kişilerin her başvurusunda yanıt vermek durumundadır. Yıllık izinler, hafta sonları, mesai saati dışı zamanın aile hekimleri için nasıl kullanılabileceği belli değildir.

6.   Çözüm:

Toplum hekimliği görüşü, Türkiye’de kamu finansmanına dayalı, toplum tabanlı,   birincil   sağlık  bakımının 224 sayılı yasa çerçevesinde düzenlendiği ve sağlık ocakları üzerinden yürütüldüğü bütüncül bir  sağlık hizmetini savunur ve  bu sistemin bir parçasıdır. Bu anlayış içinde  sağlık toplumun tüm yaşama alanlarını kapsar; hizmet toplumun içinde örgütlenir, katılımcı bir anlayışla ve  bir ekiple yürütülür; diğer toplumsal yapı, kurum ve kuruluşlarla  eklemlenmiştir. Birinci basamakta yer alan pratisyen hekimler, hizmeti sunan ekibin sorumlusudur. Örgütlenme basamaklı bir yapıyla uzmanlaşmış birimlere kadar götürülür.

Türkiye’nin özgün modeli Sosyalleştirme Yasası uyarınca Sağlık Ocağı temelli olarak belirlenmiştir. Sağlıkta Dönüşüm programında önerildiği gibi Türkiye’de birincil sağlık hizmetine aile hekimliği modelinin uyarlanması sosyalleştirme anlayış ve koşullarına taban tabana karşıttır.  Var olan modelin eksiklerinin giderilmesi için yapılması gereken, 40 yıllık deneyime ve toplumsal kazanımlara sahip ve 6,000 civarında sağlık ocağı ile sunulmakta olan sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi olmalıdır.

 

 

 

 

 

 

BASA DÖN GERİ