bosluk.gif (55 bytes) bosluk.gif (55 bytes)

 

I.       TÜRKİYE’DE SERMAYENİN SAĞLIK SEKTÖRÜ HAYALİ GERÇEKLEŞ(EBİL)ECEK Mİ

Türkiye’de seksenli yılların hemen başında gerçekleştirilen askeri darbe ile baskı, güvensizlik, öz güvensizlik ve örgütsüzlük ortamı yaratılarak, 24 Ocak Kararları adı altında darbeden sekiz, dokuz ay önce kamuoyuna deklare edilmiş düzenlemeleri yaşama geçirebilmenin koşullarını oluşturabilmek için yola çıkmışlardı. Uluslararası sermayenin gereksinimleri doğrultusunda şekillenen bu program, yerli işbirlikçiler tarafından da desteklenip, ulusal özellikleri şekillendirilerek uygulamaya kondu.

Yirmi yılı aşkın bir süre önce başlatılan program ne pahasına olursa olsun sermayenin bunalımını “çözme” hedefini güden, bunun araçları olarak da kamusal olan her şeyi sermayeye peşkeş çekmeyi, kamusal hizmetlerin hemen tümünü paralı olarak sunmayı, çalışma ortamında tüm belirleyiciliği sermayeye devretmeyi, sömürü oranını olabildiğince artırmayı hedefliyordu.

Bu hedeflere yönelik programlar, yirmi yıllık süre içerisinde adları farklı olmakla birlikte programları ve özleri birbirinin kopyası hükümetler tarafından uygulanmaya çalışıldı. Kaynaklar kimlerin lehine dağıtılıyorsa, o tarafın talepleri doğrultusunda işleyen bir model olan piyasa ekonomisinin yerleştirilmesi için yoğun çaba harcadılar. Bu çabalarla birlikte ülke ekonomisinin büyüme hızı düşmeye başladı ve 1990 sonrasında ülke, tarihinin en durgun dönemine girdi. Tarım ve sanayi yatırımlarına ulusal gelirden ayrılan pay seksenli yıllarla birlikte %50 azaldı. Günümüzde kamu gelirlerinin %73’ü salma yoluyla elde edilirken gelir, servet ve kurum vergileri ancak %27’sini oluşturuyor. Bunda da ücretlilerin bordro kesintileri %90’lık paya sahip, yani sermayeden “alınan” %10 bile değil. Serbest piyasa için emekçilerden topladıklarını harcarken de eşitsizlik doruğa ulaşıyor. Kamu harcamalarının %45’ini tefecilere aktarılan faiz giderleri oluşturuyor. Ulusal gelirin kamusal hizmetlere harcanmakta olan kısmı %14’den az.

Geldiğimiz tarih itibariyle yirmi yıl önce kararlaştırılan programın tamamlanması işinin taşeronluğuna AKP hükümeti talip olmuştur. Ülke tarihimizin en düşük katılımlı(seçmenlerin %23.2’si sandığa gitmedi) seçimlerinden biri olan 3 Kasım’dan sonra Meclis’e giren iki partinin oyları seçmenlerin ancak %40.9’undan oluşurken, seçmenin %26.1’inin oylarıyla koltukların %66’sına sahip olan AKP, hükümette kalma sürelerini uzatabilmek için hem ABD hem de AB emperyalistlerine koşulsuz itaat edip, Türkiyeli taşeronlarıyla birlikte yirmi yıllık düşlerini tamamlamaya çalışmaktadır.

Günlük yaşamın hemen bütün alanlarını sermayenin koşulsuz egemenliğine sunmak hedefinin hukuksal kılıfları da kamuoyundan gizli, patronların büro ve örgütlerinde hazırlanmakta, komisyonlarda hazırlanıyormuş gibi yapılıp, darbe hükümetlerinden çok daha hızlı olarak prosedür tamamlanmaktadır. 12 Eylül darbe hükümetiyle bu konuda yarışan Özal ve DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetlerinden bayrağı devralan AKP hükümeti, emekçileri, köylü ve yoksulları çiğneyerek hedefe varmak istemektedir. Çıkarmak istedikleri yerel yönetimlerle ilgili yasa ile bütün kamu mülklerini(ormanları, hazine arazilerini, kamu binalarını) sermayeye peşkeş çekip kamusal hizmetlerin bütününü(eğitim, sağlık, çevre, temizlik vb.) para karşılığında ve ödenen para kadar ulaşılabilir hale getirmeye, ülke yönetimini yerelliklerde demokrasi, katılım aldatmacaları ile orta ve büyük burjuvanın egemenliğindeki kurullarla devretmeye çalışıyor. Beraberinde kamu yönetimi temel kanunu adıyla yaptıkları hazırlıkla, kamu çalışanlarının bütün kazanımlarını geri almayı, sözleşmeli personel statüsü ile iş güvencesini kaldırmayı hedefliyor. Pek çok Bakanlığın(sağlıkta dahil) taşra teşkilatını kaldırıp hem kamusal istihdamı alabildiğine daraltmak hem de sermayeye yeni alanlar açma peşindeler.

Türkiye’de sağlık sektörünü de diğer kamusal alanlarla birlikte sermayeye peşkeş çekebilmek için düzenleme faaliyetleri seksenli yılların sonunda başlatılan çalışmalarla birlikte devam etmektedir. 1986 yılında Dünya Bankası’nın Nüfus, Sağlık ve Beslenme Bölümü “Türkiye Sağlık Sektörü Araştırması”nı yaptırmış, Mayıs 1987’de de ANAP hükümeti ilk somut adımı atarak “3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu”nu çıkarmıştır. İlk saldırı kısmi olsa da geri püskürtüldüğünden dönemin hükümeti cepheyi kendi adına tahkim edebilmek için DPT aracılığı ile 1989 yılında “Türkiye Master Planı”nı hazırlatmış, 1990-91 yıllarında “Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü” kuruluş çalışmaları yürütülerek faaliyete geçirilmiştir. Söz konusu yapının ilk faaliyeti Mayıs 1992’de gerçekleştirdiği “1.Ulusal Sağlık Kongresi” olmuştur. Anımsamakta yarar var; ülkemizde pek rastlanmasa da hükümetler değişmesine karşın yürütülmekte olan işlem aynen devam etmektedir. Öyle ki ANAP ile başlatılan faaliyet Mart 1993’de DYP-SHP koalisyon hükümeti tarafından “Sağlık Kanunu Tasarı Taslağı, Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarı Taslağı, Bölge Sağlık İdareleri Kanun Tasarı Taslağı ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarı Taslağı”  ile devam ettirilmiştir. Ancak hedeflenen gerçekleştirilemediğinden, bu defa da FP-DYP koalisyon hükümeti Kasım 1996 tarihinde “Sağlık Finansman Kurumu Kuruluş ve İşleyiş Kanunu, Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri ve Aile Hekimliği Kanunu ile Hastane ve Sağlık İşletmeleri Temel Kanunu tasarı taslaklarını hazırlamıştır. Aynı koalisyon Nisan 1997 söz konusu taslakları revize edip yeniden kamuoyuna sunmuş ancak, herhangi bir somut ilerleme sağlanamamıştır. Bu koalisyonun ardından hükümet olan ANAP-DSP koalisyonu da işlemi aynen sürdürürken kopyalama işleminin fark edilmesinin prestij kaybı yaratacağı korkusundan olsa gerek üç taslağı bir araya getirerek “Kişisel Sağlık Sigortası Sistemi ve Sağlık Sigortası İdaresi Başkanlığı Kuruluş ve İşleyiş Kanunu” tasarı taslağını hazırlamıştır. Nisan 1999 seçimleriyle hükümet olan DSP-MHP-ANAP koalisyonu Marmara Depremi sırasında çıkardıkları Sosyal Güvens(siz)lik Yasası’nın hemen ardından Ekim 1999’de yalnızca isim değişikliği yapıp “Sağlık Sandığı Kurumu Kanunu” tasarı taslağını önceki hükümetlerden devraldıkları kutsal emanet olarak sahip çıkarak yayınladılar. Sosyal demokrat, ırkçı, liberal koalisyonun da da ulaşılamayan  hedef, bu defa çok daha donanımlı olarak ve ittifaklarını açık hale dönüştürüp gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

Aşağıda AKP’nin her iki hükümeti tarafından sekiz ay gibi kısa bir süre içerisinde sağlık sektörü üzerinden halka yönelik saldırılarını nasıl somutladıkları ve bunu hangi Türkiye’de ve hangi sağlık sektöründe yaptıkları,   bazı mevzuatı hem hizmetin kullanıcıları hem de hizmetin üreticileri gözüyle okumaya çalışılmıştır.

 

 

 

 

BASA DÖN GERİ