.........hor_line.gif (176 bytes)
.
left_cell4.gif (534 bytes)

 

ÖLÜM ORUÇLARI ve HEKİMLİK*

Ölüm orucu eylemi bir grup örgüt mensubunun devletle mücadele ederken seçtiği en dramatik eylem biçimidir. Dünyanın başka yerlerinde yapıldığında da ülkemizdekine benzer sorunlara ve sorulara yol açmıştır. Ölüm oruçları hemen her zaman siyasi bir eylem olduğundan bu girişimde bulunanların, ölüm orucu süresince her türlü baskıya dayalı girişimden korunması ve bu eylem süresince uluslararası standartlara her koşulda uyan bir yaklaşımla izlenmeleri gerekmektedir. Böyle davranılmasının iki nedeni vardır: a) İnsanlara her durumda (kendileri kendilerine böyle davranmasa bile) ve suçları ne olursa olsun insan haklarının evrensel standartları uygulanmalıdır. b) Daha önceki ölüm orucu girişimlerinin gösterdiği gibi bu kişiler ancak uluslararası belgelere göre davranan (yaptıkları yönetimlerin amaçları ile çatışsa bile böyle davranmayı sürdürebilen) hekim gruplarınca izlenmeyi ve tedavi edilmeyi kabul etmektedir.

 

Dünya Tabipler Birliği (DTB), hekimliğin evrensel ilkelerini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan, Ulusal Tabip Birliklerinin kurduğu bir üst örgüttür. DTB'nin, global sağlık sorunlarında Dünya Sağlık Örgütü ile işbirliği yapan ve politik ön kabullere göre davranmayan saygın bir örgüt olduğu herkes tarafından bilinmektedir. DTB'nin en önemli işlevlerinden birisi hekimliğin güncel sorunları konusunda bildirgeler üretmektir. Bugünlerde çok konuşulan "Malta Bildirgesi" de açlık grevleri konusunda temel insan ve hasta haklarını ifade eden bir çerçeve metindir. Bu metin ülkemizde şu günlerde tartışılan iki soruya açıklık getirmektedir: a) Açlık grevini sürdüren kişiyi izleyen doktor artık o kişinin hekimi sayılmalıdır. Bu doktor, kişinin bilinci kapanıncaya kadar açlık grevindeki kişinin izni olmaksızın onu zorla beslemeyecektir. b) Açlık grevi yapanın bilinci kapandığında ise onunla daha önce yaptığı görüşmeler doğrultusunda kendi vicdanına göre davranacaktır veya onun doktorluğunu yapmayı kabul etmeyecektir.


DTB Bildirgesi'nin temel amacı zorla beslenme girişimiyle karşı karşıya kalma ihtimali yüksek olan kişilerin hekimler eliyle baskıya maruz kalmasını engellemektir. Bilinci kapanan (ölme ihtimali yüksek olan) bir kişiye karşı hekimlerin doğal davranışı onu yaşama döndürecek girişimlere acil olarak başlamaktır. Ölüm oruçları olayında bilinç kapandıktan sonra yapılacak girişim konusunda işte hekimliğin bu doğal refleksi ile hastanın daha önce beyan ettiği iradesi arasında bir çelişki meydana gelmektedir. Dünyanın en zor sorusuna verilecek cevap konusunda hangi seçenekler vardır? a) Hekim bilinci kapandıktan sonrada ölüm orucundaki kişinin daha önce kendisine ifade ettiği irade doğrultusunda davranıp tedavi girişimlerinde sorumluluk yüklenmeyecektir. b) Hekim, kişinin beyanı tedavi kabul etmem yönünde olsa bile onu yaşama döndürecek girişimlerde bulunacaktır. c) Hekim bu zor sorunun tarafı olmayı istemeyecek ve açlık grevcisinin hekim olmaktan kendi isteği ile vazgeçecektir.


Yukarıdaki şıkların hepsinde karar verici olan, o hastayı başından beri izleyen hekimin kendisi olacaktır. Bir başka deyişle Sağlık Bakanlığı veya TTB bu durumda ne yapacaklarını emretmeye yetkili değildir. Tartışılan konu temel bir etik sorundur. Bu nedenle evrensel bildirgeler gibi çerçeve metinlere mutlak ihtiyaç vardır. Etik konular insana ait evrensel konulardır ve her türlü siyasi mülahaza ve ihtiyaçlardan bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Hemen belirtmeliyiz ki, bu konularda ancak hekim meslek örgütleri uygulamaya dönük görüş söyleyebilir.


Yeniden konuya dönersek, yukarıda sayılan üç şıktan birisini uygulamak konusunda bütün hekimler özgürdür ve bu davranışlarından dolayı suçlanmaları mümkün değildir. Esas sorun, hekimliğin baskı uygulamalarının aracı olmamasıdır. DTB Bildirgesi hekimlerin bilinci kapalı olsa bile daha önce kendilerinin beslenmemeleri konusunda beyanları olan kişilerin hekim tarafından beslenmemesi görüşüne daha fazla ağırlık tanımakla birlikte, bu konuda mutlak bir zorunluluk olduğu yönünde bir ifade içermemektedir. Şimdiki durumda henüz bilinci kapanan kişi olmamakla birlikte hekimlerin b ve c şıklarına göre davranma ihtimalleri yüksektir. Ne böyle davranan hekimlerin ne de a şıkkındaki gibi davranan hekimlerin suçlanması mümkün değildir.


Gelelim TTB'nin tutumuna. Öncelikle belirtmeliyiz ki, ölüm orucu gibi yaşamı tehdit eden ve hekimliğin temel felsefesine aykırı bir eylem sürecinde hekimlik ahlakının evrensel standartlarını izlemek bir örgüt için en zor görevdir ve TTB ne yazık ki bu görevi defalarca üstlenmek zorunda kalmıştır. Böyle bir durumda her şeyin bütün taraflarca "politika ve propaganda" ile kirletilmesi "beyaz kalmanın" zorluğunu arttırmaktadır. TTB olayların başından itibaren hem açlık grevini sürdürenlere tıbbi bakım vermeye çalışmış (çünkü tutuklu ve mahkûmlar başka bir sağlık hizmet seçeneğini kabul etmemektedir), hem de olayların barışçı bir şekilde çözümlenmesi sürecine Adalet Bakanlığı yetkililerinin izniyle katkıda bulunmuştur. TTB, bu görevlerini yaparken DTB Bildirgelerinin kamuoyunca anlaşılması için çaba göstermiştir. Şimdiye kadar TTB sözcüleri bu bildirgede yer almayan hiçbir sözcüğü söylememişlerdir. Bütün bu süreç boyunca hem kamuoyunu oluşturanlar hem de devletin ilgili birimleri, TTB'den ölüm orucundakilerin zorla beslenmesine dönük eğilimlere destek olması beklentisi içinde olmuşlardır. TTB, bu beklentiye uygun davranmayınca her türlü başarısızlığın nedeni TTB'nin ve hekimlerin tutumunda aranmaya başlanmıştır.


Yaşam devam etmektedir. Ölüm orucuna devam eden kişilerin yaşam karşıtı olan bu eylemi bırakmaları hepimizin dileğidir. Bu kişilere, hekimlerin çoğunluğunun bilinci kapananlara seyirci kalamayacağı ve yaşama döndürme doğal refleksiyle davranacağı, bunu yapmak istemeyenlerin ise onların hekimliğini bırakma eğiliminde olacağı; dolayısıyla hiçbir hekimin gözünün önünde bir insanın ölmesini seyretmeyeceği söylenebilir ve bu söylenmelidir.


Bir ülkeyi uygar yapan, devletlerin ihtiyaçları doğrultusunda davranan örgütler ve kişiler değil her koşulda yan tutmadan evrensel değerleri ayakta tutmaya çalışan örgütler ve kişilerdir. TTB hekimlere emir veren değil, çerçeve sunan bir örgüttür. Son olayda sunduğu çerçeve, bu konuyla ilgili tek etik bildirgesi olan Malta Bildirgesi'nin çerçevesidir. Ülkemizi uygar olmaktan daha çok uzaklaştıracak esas tehlike bütün bu dramatik gelişmelerin oluşturduğu girdabın, devletin operasyon birimleri gibi davranmayan herkesi mahkûm etmesidir. Herkesi ülkemizi bu girdaptan kurtarmak için daha titiz davranmaya çağırıyor, saygılar sunuyorum.

ŞÜKRÜ HATUN
Prof. Dr., Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu Üyesi

* 31 Aralık 2000 tarihli Radikal 2 Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Ana Sayfa

.

Sayfa Başı

Başa Dön

. . . .