e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Nisan 2002  Sayı: 89

 

Oku Derviş Oku

“Siz hiçbir gün halkın arasına karışıp da, hastanelerdeki gerçeği, ilaç alırken çekilen sıkıntıları gördünüz mü? 40 yılı gerilerde bırakmış bir hekim olarak görmediğinize inanıyor ve iki olayı insafınıza sunuyorum...”

26 Mart 2002’de basın aracılığıyla açıklamışsınız ki “2002 yılında KDV oranlarında, geçici de olsa herhangi bir indirim söz konusu değildir.”

Sizin, batan gemiyi kurtarma operasyonu için acilen transfer edilen bir “kurtarıcı” olduğunuzu biliyorum ama, gemiyi kurtarıp kurtaramayacağınız konusunda pek umutlu değilim. Çünkü, bir gemiyi kurtarmak için o gemiyi tanımak gerek!

Kaç yıldır Türkiye’den uzak kaldığınız konusunda bilgim yok. Ama inanıyorum ki, ayrı kaldığınız dönemde, kendi alanınızda başarılı işler yapmış ve IMF’nin takdirini kazanmışsınız. Bu, aslında bir Türk olarak beni gururlandırıyor. Yıllar önce Sayın Atilla Karaosmanoğlu da Dünya Bankası’ndaki görevinden, bakanlık koltuğuna oturtulmuştu ama yeteneğine ve tüm iyi niyetine rağmen doku tutmadığından bırakıp gitmişti. Sakın yanlış anlamayın Sayın Derviş, sizin bırakıp gitmenizi asla istemiyorum. Zira, Türkiye’yi yönetmekte olan Bakanlar Kurulu içinde, şahsen güvendiğim üç kişiden birisiniz. Bence tek şanssızlığınız, Türkiye’yi ve Türk insanını yeterince tanıma imkanı bulamadan bakanlık koltuğuna oturtulmanızdı.

“IMF böyle istiyor, aksi halde borç vermezler” dayatmasıyla, zihinleri karıştırıyor, her şeyi alt üst ediyorsunuz. “Yol-Su-Elektrik kapatılacak, şu şu şu kuruluşlardan kırk bin kişinin işine son verilecek, şu şu şu bankalar tasfiye edilecek, tütün ekilmeyecek, pancar, buğday, pirinç ekim alanları kısıtlanacak, şeker fabrikaları kapatılacak, madenler ve maden ocakları özelleştirilecek, halktan şu şu şu ek vergiler alınacak ve son olarak da KDV aynen devam edecek. Çünkü onlara bu sözleri yazılı olarak verdik” diyorsunuz.

Siz hiçbir gün halkın arasına karışıp da, hastanelerdeki gerçeği, ilaç alırken çekilen sıkıntıları gördünüz mü? 40 yılı gerilerde bırakmış bir hekim olarak görmediğinize inanıyor ve iki olayı insafınıza sunuyorum:

“Okul dağılmış ve hızla gelen bir kamyon, durakta beklemekte olan 9 yaşındaki yavrucağı altına almıştı. Derhal en yakın hastaneye kaldırılmış, hemen ameliyata alınmasına rağmen ne yazık ki sağ bacağı kesilmişti.

Baba bir hafta sonra, hastaneden çıkış işlemlerini yaptırırken faturayı gördüğünde gözlerine inanamadı: Hastane gideri 500 milyon, %18 KDV 90 milyon, toplam 590 milyon.

Zaten perişandı. Hastane parasını bulabilmek için çalmadık kapı bırakmamıştı. Tam 90 milyon da kadevesi... Bağırdı, çağırdı, isyan etti.”

“İlk gebeliği idi. Doğumuna az bir zaman kalmıştı. Bir gece şiddetli bir kanamayla hastaneye zor yetiştirdiler. Derhal sezaryen yapılmasına rağmen, bebek maalesef kurtarılamamıştı. Günlerce için için ağlayan ve sesi çıkmayan baba, hesabı öderken haykırıyordu: Bu nasıl düzen, bu nasıl devlet böyle? Bu nasıl vergi sistemi ki, benim çocuğum ölmüş, ondan bile KDV alıyorlar!”

Evet, KDV alınacak. Zaten dünyanın her yerinde alınıyor. Ama bunun bir mantığı, bir adaleti, insafı olması gerekmez mi? Hasta, keyfi olarak burun estetiği yaptırmıyor. Yüz gerdirmiyor, memeye silikon taktırmıyor ki... Can derdiyle uğraşıyor can!

Devlet lüks ve keyfi uygulanan ameliyatlardan, tedavilerden, transseksüel operasyonlardan bu parayı alsın. Ama adam prostat kanseri olmuş, ameliyatına KDV ödüyor; angio geçirmiş, by-pass olmuş, bir de cezalandırır gibi milyonlarca lira KDV alınıyor. Kalp ilacı, kanser ilacı, astım ilacı, ishal hapı alıyor yine %18 KDV ödüyor. Ondan sonra hiç sıkılmadan Sağlık Bakanı bir de “ilaç fiyatları çok pahalı” diyor.

Devlet, KDV’yi vazgeçilmez gıdamız ekmek için nasıl %1, temel gıda maddeleri için %8 gibi asgari düzeylerde tutmuşsa, Temel Sağlık Hizmetlerinde KDV oranını da aynı düzeye indirmelidir.

Sayın Derviş! Gidin bir eczanede çok değil 15 dakika oturun. Gelen zavallı insanların, reçete bedelini öğrendikten sonraki feveranını, ettiği lafları kulaklarınızla duyun. 34 milyonluk tansiyon hapına parası yetmediği için, “Acaba kutunun yarısını alabilir miyim?” diye yalvaran insanları görün. Zatürreli bir bebeğin 250 milyon tutan reçetesini, şaşkınlıkla duyan annesinin, “iğneler kalsın, siz şurupla hapı verin” derken çaresizliğini gözlerinizde görün.

            Görün ki, masa başında karar verirken daha gerçekçi olun.

Saygılarımla.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön