e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Mart 2005  Sayı: 134

 

Uşak-Kışladağı, Tüprag Altın Madeni Çevre Etki Değerlendirmesi’ne İlişkin Bir Eleştiri

Savaş DİLEK-Jeo. Yük. Müh.

Madencilik ve Çevre

Madencilik faaliyetleri diğer endüstri faaliyetlerine göre çevrenin fiziksel ve kimyasal olarak bozulmasına direk nedendir. Doğası gereği alternatif yer seçimi şansı bulunmadığından, çoğu zaman; tarım, orman ve canlı yaşam alanlarını, tarihi ve doğal sit alanlarını bozma, az-çok zarar verme durumu ile karşı karşıya kalınmaktadır.

Madenciliğe ilişkin faaliyetler birkaç aşamada olup, her birinde doğa farklı olarak zarar görür. En zarar verici faaliyetler; maden işletme (çıkarma), zenginleştirme, metal tasfiyesi ve kazanılması gibi işlemlerden dolayı ortaya çıkan kirleticilerdir. Bununla birlikte madenin büyüklüğü ve fiziko-kimyasal yapısı ile faaliyetin süresi de önemlidir. Açık maden işletmeciliğinde doğa tahribatı üretim sırasında doğrudan olmaktadır.

Madenciliğin çevre etkileri; Hava-su-toprak kirliliği (fiziksel-kimyasal), estetik kirliliği (topografya-morfolojinin bozulması), gürültü  ve titreşim, ekolojik dengenin nicel-nitel bozulması, cevhere ulaşmak için kazılan örtü ve faydalı mineral içermeyen altere zonların büyük hacimlerde depolanması, cevher zenginleştirme işlemlerinden itibaren oluşan ince taneli atıkların depolanması (hem arazi kaybına nedendir, hem de uzun süreli kontrol gereksiniminden dolayı su ve toprak kirliliğine nedendir), faydalı element ve/veya minerallerin zenginleştirilmesi ve kazanılması sırasında prosese katılan kimyasallarla kirletilmiş sıvı ve katı atıkların depolanması, sülfürlü mineralizasyon ve alterasyon içeren maden işletmelerinde ve sonrasında ortaya çıkan “Asit Kaya Drenajı”(AKD) ve bununla birlikte oluşan ağır metal kirliliği, kıymetli metal madenciliğinde faydalı element veya mineral içerikleri milyonda/kısım (tonda/gram) olarak, çok büyük hacimlerde ekonomik olabilmelerinden dolayı doğa tahribatının (atık ve pasalarda göz önüne alındığında) ne kadar büyük olacağı ve çevrenin ne kadar büyük risk altında kalacağı gibi etkilerdir karşı karşıya kalınan(!)…

Yukarıda ana başlıklar altında özetlediğimiz önemli çevre konuları içinde, özellikle su ve toprak kaynaklarının ağır metallerce ve toksik elementlerce kirletilmesi ile asit kaya drenajı (AKD) öne çıkmaktadır. Bu tip kirlenmeler, atık depoları ve atmosfer etkisine açılmış galeri-ocak sevlerinden itibaren oluşan sızıntılarla olabileceği gibi, atık depoları için yapılan kaya/toprak dolgu barajlarının çökmesi sonucunda ortaya çıkan büyük ölçeklerde ağır metal kirlenmeleri dolayısıyla bölgesel felaketlere neden olmaktadır. AKD düşük Ph’nın yanı sıra, içerdiği yüksek sülfat ve ağır metal konsantrasyonlarından dolayı çevreyi-bölgeyi olumsuz yönde etkilemektedir. AKD başladıktan sonra durdurulması çok zor ve kontrolü çok pahalıdır. Dolayısıyla AKD, fizibilite çalışmaları sırasında doğru tahmin edilmeli, jeokimyasal modelleme çalışmaları yapılmalı ve ÇED sürecinde irdelenerek doğru işletim ve yönetim projeleri ortaya konmuş olmalıdır.

Sonuç olarak, madenciliğin çevre ilişkilerinin minimize edilerek yönetilmesinde; atıkların cins ve miktarlarının belirlenmesi, atık gölet ve depolarının uzun süreli jeoteknik duraylılıklarının doğru belirlenmesi, atıklardaki kirleticilerin uzun dönemdeki davranışlarının kestirilmesi, kontrol ve artıma sistemlerini de öngören projelerin de geliştirilmiş olması şeklinde özetlenebilir.

image002.gif (9471 bytes)Madencilikten elde edilecek ekonomik yarar, fayda-maliyet analizlerinde; doğuracağı çevre sorunlarının giderilmesini de (yatırım-işletim) öngören bir bütün olarak değerlendirilmiş olmalıdır. Burada esas temel alınması gereken; şimdiki kuşakların ihtiyaçlarını karşılarken gelecek kuşakların büyük maliyetler ödemesinin önüne geçilmesi için sorumluluklarımızın bilincinde olmamızdır.

1990’lı yıllarda dünya ticaretinde dengeler, ürünlerinin nitelik standardına odaklanmış durumda… Günümüzde artık aranan en önemli faktörler; ürünün nitelik standardı ile birlikte ham maddesinin sağlanmasından, üretimine ve tüketiminin son aşamasına kadar “ÇEVRE” ye zarar vermemesidir.

Burada yer bilimciye düşen görev, potansiyel olarak zarar verecek yapı-oluşum ve faaliyetleri saptamak, karar veren ve plân yapan yetkililere bu bilgileri aktarmak, zararları en aza indirmek için yerbilimsel seçenekler üretmektir. Diğer taraftan da ilgili ve genel “KAMUOYUNA” doğru  bilgileri aktararak ulusal çıkarları korumaktır.

Uşak-Kışladağ Altın Cevherleşmesi ve ÇED

Uşak’ın 35 km. güneybatısında, Eşme-Ulubey arasındaki yükseltiyi oluşturan Kışladağ-Altın cevherleşmesi, TÜPRAG Ltd. (ABD-Eldorado Gold) işletme ruhsatlıdır. Fizibilite çalışmaları sonucunda, 1.23 g/t altın tenörlü, 132 milyon ton rezerv belirlenmiştir. Yılda, ortalama 6,5-10 milyon ton üretimle, 17 yılda tamamen üretileceği öngörülmektedir. Yığın liç’i (sıvı faza alma) prosesinde (fizibilite sırasında yapılan pilot çalışmalarda ), altın kazanım randımanının %50-60 olduğu göz önüne alınırsa toplam altın kazanımının 90 ton dolayında olacağı ortaya çıkmaktadır (132 milyon ton, 1.23 g/altın tenörüne göre, maden 162 ton altın içerir). Bununla birlikte cevherli zona ulaşmak için 108 milyon ton altın içermeyen mineralize ve/veya altere kaya kütlesinin üretilip pasa olarak depolanması öngörülmektedir. Dolayısıyla cevherli-cevhersiz toplam kaya üretiminin, (132+108) 240 milyon ton olacağı varsayılmaktadır. Bu da, yaklaşık 100 milyon metreküp (1 Km2’lik yüzey alanlı, 400 metre derinlikli) devasa bir çukurun oluşacağı; buna karşılık yüzeyde büyük kısmı siyanürle kirletilmiş, sülfitli ağır metal içeren 100 milyon metreküp atık depolama alanlarının oluşmasına neden olacaktır. Projeye göre 12,5 km2’lik altere-mineralize  bir sahada, prosesler için toplam 4,5 km2’lik bir alan etkin olarak kullanılacaktır. Bunun yaklaşık 1 km2 (CED-5.95) açık işletme(ocak) 1,5 km2  (143 hektar) kaya döküm (pasa) sahası, 2 km2’si ise yığın liçi yapılan ve 60 metre kalınlığında liç katı atığının depolanacağı saha olarak kullanılacaktır. Yıllık 10 milyon ton cevher üretimi için ortalama günlük; 25-30 bin ton cevherli kaya 15-20 bin ton altere (altın içermeyen) kaya olmak üzere toplam 45-50 bin ton kaya üretimi yapılacaktır.

Cevher çıkarma, zenginleştirme ve metal kazanım prosesleri ile bunların çevreye etkileri uygulanacak yöntemlerin belirlenmesinde yukarıda verilen fiziksel fizibilite değerlerinin yanında; sahanın jeolojik yapısı, cevherleşmesinin tipi, cevherleşmenin geometrisi ,cevherleşmenin fiziko-kimyasal modellemesini ortaya koyacak; cevher mineralize zonlarının ve yan kayaç alterasyon zonlarının mineralojisinin ve kimyasının belirlenmiş olması gereklidir. Yukarıda özet olarak belirtilen araştırmaların (nicel-nitel) yapılarak çevresel etki değerlendirilmesine baz oluşturması gerekir. ÇED ve ek projelerde yapılan incelemelerde böyle bir bazın oluşturulmadığı saptanmıştır.

Yapılan incelemelerde cevherleşmenin maden jeolojisi açısından genel modellemesi aşağıda özetlenmeye çalışılacaktır.

Cevherleşme: İntrüzivlere bağlı gelişmiş  “porfiri tipi” altın ve sülfitli, kuvars damar ve keser damarlarından oluşmaktadır. Bu tip mineralizasyonlar çok evreli fazlara bağlı olarak milyonlarca metreküp hidrotermal sıvılar tarafından oluşturulurlar. Paleo yüzeye göre yer kabuğunun birkaç bin metre derinliğine sokulan magma odacıklarından (apofizleri) türemişlerdir. Isıtıcı merkeze (türedikleri magmaya) göre içten dışa doğru ,genel olarak silindirik prizma şeklinde ,içine girdikleri ana kayada (host-rock) dört ana alterasyon zonu (her birinin mineralojileri farklıdır) oluştururlar. Bu zonların her biri içindeki cevherli kuvars damar ve damarcıklarının sülfitli mineral içerikleri ve kimyaları farklıdır. Günümüzdeki aşınma seviyelerine göre ekonomik olabilirler (genellikle, 500 metre ve daha az derinlik sunmalıdırlar). Düşük altın ve faydalı element (bakır-Cu, Molibden-Mo) içerikleri ve büyük hacimli olmaları, aynı zamanda açık ocak işletme tekniğine uygun aşınma seviyesinde bulunmaları gerekir.

Genel olarak alterasyon ve cevher mineralizasyonlarının mineralojileri ile sülfit içerikleri aşağıdaki tabloda gibidir(Aral ve Erler,1981).

 

Yukarıda genel olarak özetlenmeye çalışılan, böyle kompleks bir yapı, nicelik (hacimsel) ve nitelik (fiziko-kimyasal) olarak ortaya konup çevresel baz oluşturmadan tüm faaliyetlerin ve sonrasının çevre etki değerlendirme çalışmaları yapılabilir mi? Alınan örneklerin hangi zonu temsil ettiği veya ne kadar temsil ettiği bilinmeden çevreye etkilerinin belirlenmesinde yapılacak uygun statik ve kinetik testleri belirlemek ve alınacak sonuçları yorumlayıp etkileri minimize edecek projeler ortaya koymak mümkün müdür?

ÇED’e göre 132 milyon ton cevherin %80’ni sülfitli, %20’si oksitlidir. Sülfitli cevher, siyanürlü liç prosesi için üç aşamalı kırma işleminden sonra, 6,3 mm boyutunun altına küçülterek, belirli boyutta ve 10 metre kalınlığında yığınlar oluşturulacağı öngörülmektedir. Yığınlar, 250 gr/lt siyanür derişimli çözelti ile 90 gün işleme tabi tutularak altın sıvı faza alınacaktır. Bu proseste altın kazanım randımanının %50-60 olacağı öngörülmektedir.

1. (6,3) mm tane boyu altına indirilen cevherli agreganın tane boyu fraksiyonu belirtilmemiştir. Cevherdeki altının tane boyu 10 mikronun altındadır. Buna göre %50-60 lık randıman için cevherli agreganın %60-80 ‘nin 200 meş (mesh)   ve altı boyutunda olması gerekmez mi?

2. Gerek altının çok ince taneli olması,gerekse sülfitli parajenezde yer yer %5 markasit,kısmen pirotit ve seyrek kalkopirit olduğu ve bunların siyanürlü çözeltide oksitlenerek siyanürü tükettiği göz önüne alınırsa 250g/t siyanür derişimi ne kadar gerçeği yansımaktadır.

3. Özütlemede altın kazanımının (%60) tutturulabilmesi için malzemenin çoğunun 200 meş ve altı boyutuna indirgendiğinde ,metal sülfitlerin çözeltide askıda süspansiyon olarak kalması söz konusu olacaktır. Tüm proje faaliyeti süresince yüksüz (altınsız) liç çözeltisinin deşarj yapılmayacağı, geri döndürüleceği öngörüldüğüne göre; döngülemenin bir aşamasında askıdaki metal sülfitlerin konsantre olacağı ve bununda altın kaybına neden olacağı, dolayısıyla yüksüz sülfit içeren bu çözeltinin deşarjı veya metal çöktürme prosesleri öngörülmediğine göre bu kirli çözelti ne olacaktır?

4. Gerek siyanür liçi sahasının ,gerekse pasa döküm alanının (2+1,5=3,5 km2 ) zemin özelliklerinin belirlenmesinde; gözeneklilik, geçirgenlik (hidrolik iletkenlik) sahaların her ikisinde de ayrık zemin olduğu (farklı kaya türünden oluştuğu) göz önüne alınırsa ,bir iki sondaj kuyusuna dayandırılarak (daha çok kaya türlerinin literatürdeki genel özelliklerine bakılarak ) yapılan kestirimler ne kadar duyarlıdır? Buna dayalı hidrolik-hidrojeolojik ve mühendislik modelleme çalışmaları geçerli midir? Sızdırmazsızlık irdelemeleri ve kompozit astar niteliğinin belirlenmesi sağlıklı mıdır?

5. Yağış ve iklim belirleme çalışmaları sadece iki meteorolojik gözlem istasyonuna ve 10 yıllık istatistiklere dayandırılmış ve gelecek 20-60 yıllık kestirimler matematik modellemeyle yapılmaya çalışılmıştır. Buna göre yıllık; 250 mm yağış, 1875 mm buharlaşma hesaplanmıştır. Bu ne kadar ciddiye alınabilir. Bu veriler iklimsel değerlendirmelerde, asit kaya drenajı (AKD), ağır metal özütlemesi, akışa geçen yağış ve yer altı suyu beslenmesi gibi temel projelerde kullanılabilir mi?

6. Tipik yığın liçi ünitesindeki siyanürlü katı atıklarında doğal bozundurma ile siyanür değerlerinin 4 yıl içinde sınır değerlerin altına ineceği  öngörülmektedir “Modelleme de 17 yıl alınmış(!)”. 90 günlük siyanür liç süreleri göz önüne alındığında, yılda 4 ünite liç prosesinden geçtiğine göre  yaklaşık 12 hektarlık ünit alanı düşünüldüğünde, tek katlı 16 ünit tüm alanı kapladığı için mi 4 yıllık günlenme süresi yeterli görülmektedir? Atmosfer koşulları uygun olursa serbest siyanür bozunması için yeterli olabilir. Ya siyanürlü metal kompleksleri ne olacak? Yeni liç için üzerleri kompozit astarla kapatıldığında canlı kalan siyanürlü metal kompleksleri 60-100 yıllık bir zaman diliminde Batı Anadolu’yu tehdit etmeyecek mi? Bunun ciddi siyanür kimyacıları tarafından sorgulanması gerekir(!). Onun için yer altı suyunda gözlenebilecek en yüksek konsantrasyon değerlerinin Türk içme suyu standartlarının (10mg/lt) siyanür sınır değerinin aşması için geçmesi beklenen süre ile ilgili hesaplamalarda doğa ve malzeme üniformlaştırılarak hesaplamalar yapılmıştır.

7. Madencilik ve ilgili proses faaliyet çevresinde yapılan su kalitesi ölçümlerinde mevcut yer altı suyu kaynaklarının bir kısmı (pasa döküm sahasının hemen güneyi, Gümüşkol Köyü) su kirliliği yönetmeliğine göre 4. sınıf olduğu belirlenmiştir. Bir çoğu 2. ve 3. sınıf değerlerindedir. Zaten kötü olan su değerlerinin üzerinde ; ağır metal ve asit kaya drenajı oluşturulacak (tane boyu küçültülerek reaksiyon yüzeyi genişletilmiş), çoğu siyanürle kirletilmiş (aktif siyanürlü ağır metal kompleksleri içeren) katı atıkların depolanacağı (toksik değerlere ulaşabilecek hassas dengeler göz önüne alınırsa) projenin uygulanabilirliği sorgulanmalıdır.

8. AKD projesi için yapılan testlerin başarısında, öncelikle çok sağlıklı örnek alımı, ilgili zonu damarlı bölgeyi temsil etmesi ve mineralojik analizlerin hatasız yapılması olmazsa olmaz şarttır. Çünkü her testin kendisine özgü değişkenleri vardır. Ancak mineralojik yapı başlı başına bir değişkendir. Mineralojiye göre uygun seçilmiş testler doğruya yakın sonuçları verir. TÜPRAG elemanları tarafından seçilen 70 örnekte AKD potansiyeline yönelik (ABA) testi yapılmıştır. Bunların sadece 4 tanesinde; mineralojik analiz, XRD, XRF  testleri yapılmıştır. Bu örnekler sülfitli alterasyon zonu ve ekonomik altın içermeyen sülfitli kuvars damar zonundan oluşan 108,5 milyon tonluk pasayı ne kadar temsil etmektedir. TÜPRAG elemanlarınca seçilen 70 örnek, AKD   ile ilgili problemi tam olarak ortaya koyacak ve ek ekonomik maliyet getirecek projelere mal olacak örnekleri mi seçmişlerdir, yoksa sorunu küçültecek ,tam yansıtmayacak örnekleri mi seçmişlerdir?

9. AKD projesinde , önceki test çalışmaları olarak sunulan,TÜPRAG tarafından 108,5 milyon tonluk pasayı temsil edecek zonlardan alındığı ifade edilen iki sondaj örneğinde kinetik test (nem hücreleri testi) yaptırılmıştır. 38 hafta süreli bu testler sonucunda; oluşacak reaksiyonun kinetiği, drenaj metal yükünü, asit üretme hızını, drenaj suyu kalitesini kestirip ona göre faaliyet sırasında ve sonrasında asit drenajı ve ağır metal yükünün yer altı suyuna vereceği zararları minimize edecek ve onu yönetecek projeler oluşturulabilinir mi? Literatürde bir nem hücresinin %50 olasılıkla bir yıl (54 hafta) sonra jeo-kimyasal stabilazasyona ulaşabileceği, %50 olasılıkla da bunun 3-5 yıl sürebileceği öngörülürken, 9,5 aylık (38 hafta ) test süresi ile elde edilen sonuçlar asit üretim potansiyelini saptayıp onu yönetmek amacını mı gütmektedir?

10. AKD projesinde (EK-K, 5-25) sadece 4 örnekte yapılan jeo-kimyasal analizler ve özütleme testlerinde, “Cu, Zn ,As, Pb, Ba, Mo,Sb,Sn” elementlerinin etkili olabileceklerini, “Cu, Zn, Al ve Fe” elementlerinin çözünürlükleri göz önüne alınırsa, pasanın önemli özütlenebilme potansiyeline sahip olduğu belirlenmiştir. Açık ocak ve gölünün, 400 metrelik sevlerinin içerdiği sülfitli zonlar nedeniyle ağır metal çözülmesinin ve AKD oluşturma potansiyelinin yer altı suyu için çok büyük tehlike olduğu saptanmıştır. Raporda “…önlemlerin geliştirilmesi işletme boyunca araştırılmalıdır.…. (açık ocak işletme çukurunda) su eski seviyesine döndüğünde olası sonuçları tahmin etmek mümkün değildir?” derken ,bu olayın taşıdığı büyük tehlikeyi ve vahametini itiraf etmek değil de nedir? AKD başladığında onu durdurmak çok zor “hele bu boyuttaki işletmelerde imkansız(!)” ve maliyetleri çok pahalıdır. Yer altı suyuna yönelik periyodik gözlem ve izlenimlerin işletici kuruluş tarafından yapılması öngörüldüğüne göre alınacak riskin büyüklüğü ve gerçekleşme oranı da daha da yüksek olacaktır.

11. Siyanürlü liç atığında ,pek çok siyanür ve siyanürle ilişkili bileşiklerin kimyasal bozunumunda (oksitlenmesinde), genelde yüksek konsantrasyonlarda nitrat ve/veya amonyak açığa çıkmasına neden olacaktır. Bunların yer altı sularına sızması durumunda, kanser yapıcı, karsinojen NİTROAMİNLER’ in oluşması kaçınılmazdır.

12. Gerek yığın lici tabanında ve yüklü çözeltiyi toplama havuzlarında ,gerek pasa depolama alanı ve oluşacak asit kaya drenajı ile metal sülfatların tutulacağı havuz tabanında kompozit astarın deformasyonu-yırtılması sonucu oluşacak sızmalarda ,kontrolsüz deşarjın meydana gelmesi durumunda; bu boyuttaki işletmelerde acil müdahale ve operasyonun , teknik ve ekonomik maliyetlerinin ulusal ölçekte olanaklılığının da tartışılması gerekir.

13. Yeni maden yasası,vergi yasası ve bölgesel kalkınmayı öngören teşvik yasaları göz önüne alındığında ,CED raporunda belirtildiği gibi 90 milyon ABD doları değil de 40-50 milyon ABD doları ,devletin tüm faaliyetlerden alacağı gelirdir.

14. Bu tip bir altın yatağında , teknolojik limit tenör 0,6 gr/t altın’ dır. Kışladağ projesinde ,1,23 gr/t altın tenörünün ,altının sıvı faza alınım randımanı(%50-60) göz önüne alındığında 0,7 gr/t altın dolaylarında olacağı kolayca çıkartılabilinir.

Sonuç

Mühendislik ve Maden Jeolojisi Açısından; ÇED ve ek HİDROJEOLOJİK MODELLEME raporu (Ek-J) ile ek ASİT KAYA DRENAJI (Ek-K) incelendiğinde ,yukarıda bir kısmına değindiğimiz sorun ve saptamalar ışığında, bu projelerin; gerçekte yörede yapılacak altına ilişkin tüm faaliyetlerin, doğaya ve çevreye olası etkilerinin saptanıp minimize edilmesine ilişkin proje ve önermeler olmadığı, aksine yaptığı soyutlama ve genellemelerle fizibilite projesine ek maliyet getirmeyecek bir anlayışla sorunu küçültme, hatta projenin değişik bölümlerinde bir veriye farklı değerler atayarak veri karartması yapıldığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla bu projelerin, ilgili faaliyetlerin doğaya-çevreye etkisinin nabzını tutmak için değil, izin vericilerin ve genel kamuoyunun nabzını tutmak için sipariş yöntemiyle yapıldığı açıktır.

Tüm bu saptamalar bilimin-tekniğin ışığında sorgulandığında ve ABD ,Nevada çölündeki bu tip bir maden örneklenerek projenin fizibil kılındığı göz önüne alındığında (çöl ekolojisi ve yer altı suyu 800 metrede) Uşak, Kışladağ Altın Madeni, doğayı-çevreyi feda ederek EKONOMİK olabileceği sonucu çıkartılabilir.

Bu ise yerel-ulusal çıkarları gözeten bir devletin değil de ,sömürge devletlerin izin vereceği bir durumdur. 10.01.2005

 

Yararlanılan Kaynaklar:

-Aral H.,Erler A., 1981:Porfiri Bakır Yatakları.ODTÜ -ANKARA

-Dilek S, 1997: Altın ve Çevre.TMMOB, JMO, Haber Bülteni, S:97/3 ,ANKARA

-Encon, 2002: Kışladağ Projesi ,Çevresel Etki , Değerlendirilmesi Raporu.TÜPRAG   Met.Mad.San.ve Tic. Limited Şti. -ANKARA   

-Encon-KP-PA, 2002: Kışladağ Projesi, ÇED -EK-J,Hidrojeolojik Modelleme Raporu TÜPRAG-ANKARA

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön