e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Şubat 2005  Sayı: 131

gündem...

Dr. Füsun Sayek

Yeni bir taslak, bitmeyen mücadele

Taslak değerlendirmek, gereğini yapmak... geçtiğimiz yıl böyle geçti... hem müzakere hem mücadele diyerek çabaladığımızdan epey yorucu oluyor bu süreç... yine de pek çok alanda hiç de elimizin boş kalmadığını söyleyebiliriz.. “aile doktorluğu” dendi... endişelerimizi ve karşı çıkış noktalarımızı her ortamda (bu kah bir Bakanlık toplantısı, kah bilimsel bir toplantı vb. idi) müzakere ettik...bilgilendik, bilgilendirdik... yetmedi, TBMM’ye sunuldu, müzakereyi sürdürdük mücadele ile eşzamanlı; yeterli oldu mu? “hayır” ama yasa sadece “pilot” uygulamaya dönük çıktı... bunun anlamı şu: “ben bu modelin yaşayabilirliğinden şüpheliyim, deneyeceğim”. Şimdi, esas görev başlıyor... “uygulamayı en yakından izlemek, gereğini yapmak”. Bunun kolay olmadığını biliyoruz.. Şimdiden pilot il Düzce’ye sağlık personeli yığılması, göreceli olarak “iyi” olan göstergeleri ve halk memnuniyetini daha iyi gösterme çabaları... bizim sorumluluğumuz “en nesnel” değerlendirmeyi yapmak ve meslek, sağlık ve ülke kamuoyu ile doğruları paylaşmak... başaracağız...

Sağlık hizmet sunumunda “taşeronlaştırma” konusu Danıştay’da bir soluk aldı.. bu kazanımdır... hastane devri onaylandı… işte yeni (aslında çok yeni değilse de taslak olarak yeni) Genel Sağlık Sigortası (GSS)...

Ben otuz beş yıllık hekimim ve mesleğe girdiğim günden bu yana “ah bir GSS olsa” dendiğini duyarım. Hekimler için GSS konusu “hasta ile hekim arasındaki para mevzuunun bitmesi” ile eş anlamlıdır ve böyle düşünüldüğü için de heyecanla beklenir, savunulur... Öyleyse şimdi yine zor bir işle karşı karşıyayız ve topluma hayal edilen ile tasarıya yansıyanın aynı olmadığını anlatabilmeliyiz... Önce çok kısa bir teorik yaklaşım: sağlık harcamalarının karşılanabilmesi yani sağlık güvencesi sosyal güvenliğin en önemli bileşenlerindendir. Değerli bilim adamı Cahit Talas “sosyal güvenlik bir ülkenin bugünü ve yarınıdır” demiştir. Emeklilik konusunu da içerir ve bugün karşımıza çıkan yeniden yapılandırma projesi içinde birden fazla taslak vardır bu konularda... hepsi hem hekim hem de durumdan etkilenecek bir yurttaş olarak bizleri ilgilendirmektedir. Sağlığın güvencesi birkaç yöntemle olur.. ya vergilerden karşılarsınız ki bu durumda eğer adil bir vergi topluyorsanız (bu devletin temel sorumluluğudur) en adil sağlık güvencesini yaratmış olursunuz, ya da pirim toplayarak oluşturduğunuz kaynaktan sağlığı finanse edersiniz.bu sistemin iyi çalışmasının ön koşulları ise gelirin, gelir dağılımının, pirim toplama ağının ve pirim verme kültürünün düzgünlüğüne bağlıdır.Bu alanda özel sigortacılıktan da ayrı bir başlık olarak sözedebiliriz ancak çok küçük toplum kesimleri için çözüm olduğundan değerlendirilmemektedir.Vergilerden oluşan havuzdan karşılanan sağlık hizmetleri,sunumun da aynı elden yapılması durumunda en etkin olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır ve bugün bazı Avrupa ülkeleri bu sisteme geçme çalışmalarını da yürütmektedirler.Ülkemizde varolan “karışık” sistemi ise hepimiz bilmekteyiz...Dört temel sağlık güvencesi yanı sıra bu sistemlere giremeyen bir gurup yurttaşın da varlığı...TTB zaman zaman “ütopik” de görülse “ulusal sağlık sistemi” de denilen vergilerle karşılanmış ve kamu tarafından verilen bir sağlık sistemini savunmakta ve bunun mümkün olabileceğini,bunun için gerekli koşulların ne olduğunu ifade etmektedir. Bu görüşünü savunurken de hazırlanan taslakları incelemekten ve gerek görüşünü söylemekten de kaçınmamaktadır. İşte bugün elimizde olan GSS taslağı ile ilgili bazı eleştiriler:

Taslak, devleti sosyal güvenlik kuruluşlarının sürekli açık vermesi ve bu açığı devlet yerine vatandaş üstlenmelidir düşüncesiyle hazırlanmaktadır.Kısaca söylersek bu doğru değildir ve Türkiye pek çok  dünya ülkesi arasında sosyal güvenliğe bütçeden en az oranda para aktaran ülkedir. Nitekim “ devlet tarafından yapılan katkının miktarı bu kadar az iken bile “kara delik” olarak adlandırılması Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını bile isyana itmiş ve son tartışmalar sırasında iki kez: “bu para aktarımı,kurumları ve mensuplarını biraz rencide ediyor.Dünyanın hiçbir yerinde sosyal güvenlik kuruluşları topladıkları primlerle sistemi döndüremiyorlar. Almanya’da hükümetin sosyal güvenliğe yaptığı bütçe katkısı 77 milyar euro’dur. Bu sosyal devlet iddiasındaki her devletin koyduğu bir katkıdır” diyerek isyanını dile getirdiği bizzat duyulmuştur. Bu kuruluşların bütçesi açık veriyor diyerek devletin bu temel ödevini vatandaşa devretmesi kabul edilemez. Devlet ise bu konuda o kadar kararlı ve ne yaptığının “bilir”(!) haldedir ki taslağın 27.maddesi şöyledir:

“Bu Kanun kapsamındaki sağlık yardımlarından yararlanan sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sağlıklarını korumaktan asli olarak sorumludur.

Kurumdan sağlık yardımı almakta olanlar, hekim veya diş hekimi tarafından alınması istenen önlem ve önerilere uymakla yükümlüdürler. Hekim veya diş hekimi tarafından istenen önlem ve önerilere uymaması yüzünden tedavi süresinin uzamasına, malul kalmasına veya malullük derecesinin artması nedeniyle oluşan ek masrafların %50’si sigortalıdan tahsil edilir.

Kurumun yazılı bildirisine rağmen, teklif edilen tedaviyi kabul etmeyen sigortalıya, bu hastalığı nedeniyle sağlık yardımı tedaviyi kabul edinceye kadar yapılmaz.”

Yani hem primini ödeyecek, hem önerilen tedaviyi yapmamışsa ek bir ceza ödeyecek. Taslak herkesin zorunlu olarak prim ödemesini ve prim ödemeye başladıktan 90 gün sonradan itibaren sağlık yardımını (bu kelime de taslağın mantığını gösteriyor, sen prim ödüyorsun, ben sana yardım ediyorum) alabilecek. Pirim “asgari yaşam düzeyinin altındaki” kişiler dışındakiler tarafından gelirin yüzde 12.5’u olarak ödenecek. Kişi istihdam edilmişse bu yüzde 12.5’un bir kısmını işveren ödeyecek. Kendi  çalışıyorsa tümünü kendisi ödeyecek ve prim ödemede bir sıkıntı olduğunda sağlık hizmetinden yararlanma da kesilecek (bazı özel durumlar ise bunun dışında tutulmuştur). Asgari yaşam düzeyinin tespiti bir başka yasada da verilmektedir (Primsiz Ödemeler Kanunu). Buralardan çıkaracağımız sonuç şudur ki, devlet ancak çok küçük bir kesimin sigortasını ödeyecek ve Yeşil Kartlı’ların bir kısmı da dahil bir grup yine güvencesiz kalacaktır. Hesaplar asgari ücret üzerinden yapılmakta ve ülkede 12.6 milyon kişinin yoksulluk sınırı altında yaşadığı en yoksul  yüzde 20’lik kesimin günde 2.8 YTL geliri olduğunu unutmaktadırlar. İkinci yüzde 20’lik dilimde ise 14 milyon kişi vardır ve günlük harcamaları 3.8 YTL’dir.

Sağlık yardımları(!), eleştiriler üzerine sadece “ad” olarak yok edilen bir “temel teminat paketi” ile belirlenmektedir ve tüm sigortacılık işlemlerinde olduğu gibi “en küçük paket en iyisidir” diye düşünüldüğü şimdiden görülmektedir. Yardımcı üreme tedavisi vb. gibi konular şimdiden atılmıştır. Paket (acillerin tanımı dahil) Sosyal Güvenlik Kurumunca belirlenecektir. Ödediğiniz primin tüm sağlık masraflarını karşılamayabileceği düşüncesi sizi özel sigortalardan ek güvence almaya itebilecektir. Sağlık sigortasını bir kaskoya benzetirsek; ne kadar az riskli iseniz o kadar iyi, riskiniz sigorta maliyetinizi de artıracaktır. Pekiii; “Sigorta ödüyorum, hizmeti ‘ücretsiz’ mi alacağım?” Safça bir soru, elbette ek katkı payları ödeyeceksiniz. Bugün yalnızca ilaçta olan ve kaldırılmasına çalıştığımız katkı payları yaygınlaştırılmakta ve üst sınır yüzde 55’lere fırlamaktadır. Buna da kurum karar verecektir. Tüm hizmetler çeşitli kurumlardan sözleşmeler yoluyla satın alınacaktır. Bu sağlık ortamını iyice ticarileştirdiği gibi, bugünkü ortamda varolan ve hep yakındığımız durumu düzeltmemekte ve hatta yasal bir kılıfla örtmektedir. Sözleşmeler Kurum tarafından hazırlanacaktır herhalde…

Taslak ile ilgili ayrıntılı çalışmalarımızı sizlerle paylaşacağız. İlk okumalarda dikkatimi çeken iki maddeyi şöyle özetleyeyim:

Madde 30:

“Bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, tedavi süresinin uzamasında veya sigortalının iş görmezlik durumunun artmasında ihmali, kastı veya suç sayılır bir hareketi görülen üçüncü kişilere Kurumca yapılan yardımların giderleri rücu edilir.”

Pes demek isterdim ama bir de şuna bakın:

Madde 5:

“Sağlık hizmeti sunan kişi, kurum ve kuruluşlar kişilerin sağlık hizmetinden yararlanmak üzere başvurduğu sırada, genel sağlık sigortası açısından tescil edilip edilmediklerini kontrol etmek ve yaptıkları kontrol sonrası tescilli olmadığını tespit  ettikleri kişileri ve ikamet bilgilerini kuruma bildirmek zorundadırlar.”

Madde 31:

“Ceza Hükümleri ise yukarıdaki görevi yapmaması nedeniyle kurumu zarara uğramasına sebebiyet veren kurum ve kuruluşlardan uğranılan zararın 5 katı tutarı ceza alınır.” demektedir.Para para para...

Ya şu maddeye ne dersiniz?

Madde 35:

“Kurum sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri,sağlık durumlarını kontrol amacıyla istediği zaman sağlık muayenesine tabi tutulmasını ve kişisel koruyucu sağlık hizmeti bakımından gerekli her türlü koruyucu önlemin alınmasını isteyebilir.”

Bu ne şimdi? “Büyük abi” bizi bir de bu yolla mı gözetleyecek?

Değerli arkadaşlar, varolan sistemin bile bundan iyi olduğunu söylersek hata mı yapmış oluruz? Biz bugünkünden de önerilenden de daha iyisini istiyor ve bu amaçla faaliyet yürüteceğimizi beyan ediyoruz.

 

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön