e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

1 Kasım 2003  Sayı: 113

 

İsrail Tabipler Birliği Başkanı’nın Dünya Tabipler Birliği Konsey Başkanlığı’na seçilmesine tepkiler sürüyor

İşkence ve insan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmakla eleştirilen İsrail Tabipler Birliği Başkanı’nın Dünya Tabipleri Birliği Konsey Başkanlığı’na seçilmesine ilişkin olarak, British Medical Journal (BMJ) ve Lancet dergilerinde yer alan yazıların ilk bölümü 15 Ekim 2003 tarihli Tıp Dünyası’nda yayınlanmıştı. Tartışmaların ikinci bölümünü ve konuyla ilgili Türk Tabipleri Birliği görüşünü sunuyoruz.

9.jpg (4838 bytes)Sadece bir özlük

hakları savunucusu mu?

Christopher J Burns-Cox

BMJ, 2003;327

Summerfield’in açık mektubunu yayımladığınız için size teşşekür ediyorum, ancak verdiğiniz yanıt nedeniyle kınıyorum. Eğer BTB bu omurgasız ve kaçamak yanıttan daha iyisini yapamıyorsa, sadece sendikal rolüne yoğunlaşması çok daha iyi olur. Böylece sonrasında Britanyalı hekimler kendi birliklerini kurarlar ya da gidip PHR-İngiltere ya da Uluslararası Af Örgütü’ne katılırlar.

Dr.Blachar’ın DTB Konsey Başkanlığı’na seçilmesi, örgüt hakkında çok şey anlatıyor ve geleceğinin kötü olacağına işaret ediyor. İsrail’de birçok cesur ve yozlaşmamış hekim bulunmasına rağmen, İTB kötü bir sicile sahiptir. Oyum, liderlerinin etik tutumları daha iyi olana dek BTB’nin DTB’den ayrılmasından yana. Belki bu BTB’nin etnik temizlik, işkence ve diğerlerine göz yumanlarla kirlenmesi riskini azaltır.

 

İnsan Hakları ve

ikiyüzlülük

David A. Muir

BMJ, 2003;327

BMJ’nin yanlı, karalayıcı ve hatta bulaşıcı anti-İsrail malzemelerini yayımlama kararından üzüntü duyuyorum. Derek Summerfield görüşlerini sadece İsrail’e odaklaştırmayı seçmiş ve

zalim İsraillilerin şanssız Filistinlilerin insan haklarını ihlal ettiği iddiasına saplanmıştır.

Ancak bu yaklaşıma karşıt olarak, Arap ülkelerinin çoğunun kendi vatandaşlarına işledikleri çok daha büyük ölçekteki insan hakları suçlarına en küçük bir ilgi göstermemektedir. Ya da Filistinli Araplara ya da tutsak Yahudilere uygulanan işkence ve linçlere uzaktan bile değinmemektedir.

Derek Summerfield ve diğer “insan hakları şampiyonları”, İsraillileri sakat bırakan, öldüren ya da bunu açıkça destekleyenlerin haklarının ihlal edildiğine ilişkin (genellikle yanlış) gürültülü  suçlamalarda bulunurken, Hamas tarafından girişilen sayısız katliamın geçmiş ve gelecek kurbanlarının hakları ve yaşamlarına ilgisiz kalarak kaba bir ikiyüzlülük sergilemektedirler.

Summerfield’ın İsrail-Filistin çatışmasının ne yansız, ne de nesnel bir gözlemcisi olmadığı açıkça ortadadır. Eğer kendisi İsrail’e saldırma saplantısı yerine gerçekten “insanlığın gönenci” ile ilgileniyorsa, belki Ortadoğu çatışmasının köklerini ve özellikle 50 yıldan fazladır süren, komşu ve egemen bir devletin vatandaşlarına karşı sayısız zulüm uygulayan, ırksal söylemli ve İsrail düşmanlığı üzerine kurulmuş bulunan Arap kampanyasını anlamaya çalışmalı.

Arap dünyasının belli ögeleri İsrail’e karşı bir gerilla savaşı başlattılar ve İsrail hükümetine,  vatandaşlarının yaşamlarını koruma yükümlülüğünü yerine getirmek için hoş olmayan önlemler almaktan başka seçenek bırakmadılar. Arap saldırganlığını sadece İsrail “işgali”yle açıklamak, İsrail, askeri saldırılar, bombardımanlar ve sınırötesi terörist baskınlar için bir üsse dönüşen Filistin bölgelerinin denetimini 1967’de güvenlik nedenleriyle eline geçirmek zorunda kalmasından bu yana sürekli saldırı altında olduğu için naiv ya da safça olur. BMJ’nin İsrail devletini hedefleyen bu türden yayınları yayımlamaktaki ısrarı beni dehşete düşürüyor. Böyle davranarak editörler, nefret ve yanlış anlaşılmayı yayma suçu işliyorlar, ki bu sadece sorunun büyümesine ve uzamasına katkıda bulunacaktır. V.Nathanson’un zayıf yanıtı, Britanya Tabipler Birliği’ni aklamaz.

 

Britanya Tabipler

Birliği’nin yanıtı

Vivienne Nathanson

BMJ 2003;327:561-562.

Summerfield’in açık mektubu üç örgütü hedefliyor; ancak Britanya Tabipler Birliği (BTB) sadece kendi adına konuşabilir. Gündeme getirdiği birçok noktada kendisiyle hemfikirim. Birincisi, sadece DTB’ye üye olmanın etik uygulamaların güvencesi olmadığına katılıyorum. Uluslararası, kapsayıcı bir örgütün, üyelerini atmak ve yalıtmak yerine, iyi uygulama için olumlu yönde etkilemeye çalışmaya devam etmesi gerektiği yönünde birçok düşünce bulunduğunu eklemeliyim.

Uluslararası Af Örgütü gibi örgütlerin raporlarında İsrail’le ilgili sorunların belirtilmekte olduğuna da katılıyorum. Ancak bu raporlar aynı zamanda dünyada insan hakları sicili iyi olan hiç bir ülke olmadığını da gösteriyorlar (BTB’nin 2001’de yayımladığı insan hakları raporu, 100’den fazla ülkede hekimlerin kurban, tanık ya da işbirlikçi olduğu insan hakları ihlalleri örneklerini tartışıyor. İhlaller idam cezasına katılımdan, cezasal ampütasyonlar, kırbaçlama, işkence ve kadın sünnetine kadar değişmektedir.). Bu, dünyadaki insan hakları ihlalleri gerçeğinin sadece kısmi bir fotoğrafıdır. Birçok DTB üyesi ülke insan hakları sorunlarına sahiptir ve üyelerin bu konuda ne yapması gerektiği çoğu kez net değildir.

Summerfield BTB’nin, ırkayrımı dönemindeki Steve Biko olayından sonra DTB’den ayrıldığını söylerken haklıdır. BTB o zamandan bu yana DTB politikalarının gelişimini etkileyememektedir. DTB’ye tekrar katılmadan önce üyeliğin yararları ve zararları hakkında birçok tartışma yürütülmüştü; tekrar katılma kararındaki ana etken, etki sahibi olabilmekti.

BTB’nin son yayımlanan insan hakları kitabındaki ana konu, değişimin eğitim, destek ve bilgi paylaşımı yoluyla kolaylaştırılmasıdır. DTB’deki demokratik görüş, iyileştirmeye yönelik cesaretlendirmenin büyük olasılıkla kınamaktan daha başarılı olacağı yönündedir ve Çin Tabipler Birliği’nin üyeliğe kabul edilişindeki nedenlerden biri budur. Tıp alanında yön belirleyenler arasında duyarlık yaratarak, hekimlerin sonunda çalıştıkları toplum içinde insan hakları yönünden olumlu bir etkileri olacağı umulmaktadır. Ancak bu uzun bir süreçtir ve kolay çözümler bulunmamaktadır.

Herhangi bir ülkede hekimlere yönelik malpraktis veya diğer suçlamaların, bağımsız bir uzman kuruluşça ve dikkatle soruşturulması gerektiğini yadsımıyoruz. Bu soruşturmaların iddiaların ortaya çıktığı yerde yapılması gerektiğine katılıyorum, ancak soru, soruşturmanın kim tarafından yapılacağıdır. Şu anda Birleşmiş Milletler aracılığıyla yürütülen bir insan hakları mekanizmasına sahibiz. Her zaman etkin olmayabilse de, yerine konacak bir mekanizma tanımlamak zordur. Bu nedenle BTB sürekli olarak Birleşmiş Milletler’in insan hakları raportörlüğü sistemindeki önemli rolünün altını çizmektedir. Örneğin sağlık hizmetlerine erişim ya da ambulansların güvenli geçişine ilişkin sorunlar BTB’nin yeni Birleşmiş Milletler Sağlık Hakkı raportörüne ilettiği konulardır.

İnsan hakları kampanyası yapan bir örgüt olmamamıza rağmen, BTB hekimler arasında insan hakları standartları hakkında duyarlık yaratmak anlamında iyi bir sicile sahiptir. Diğer ülkelerin tabip birliklerinin etkinliklerini ölçecek ve değerlendirecek araçlara ve uzmanlığa sahip değiliz. İnsan hakları konusundaki amacımız, hekimleri ve tabip birliklerini ihlalleri ortaya çıkaran etmenlerle mümkün olduğunca savaşmak konusunda cesaretlendirmek ve polis, yargıç ve jüri gibi davranmalarını engellemektir. Bu konuda çeşitli görüşler bulunuyor ve Summerfield ve ben değişimin nasıl sağlanacağına ilişkin farklı görüşleri ele alıyoruz. Kendisi insan haklarına saygıyı hakeden bir inanca sahip. BTB, yöntemler hakkında tartışmaktansa kendisiyle insan hakları konusunda birlikte çalışmayı tercih eder. İTB’nin (ve kendi ülkelerinde sistematik insan haklarının pasif ortakları olmakla suçlanan  bir çok tabip birliğinin) DTB üyeliğinden çıkarılmasının durumu nasıl iyileştireceği açık değildir. BTB ve DTB uluslararası insan hakları standartları konusunda, kusur bulma yaklaşımı ve bir tabip birliğinin boykot edilmesi yerine, etik ve insan hakları konusunda düzenli ve güçlü tartışmalar yoluyla daha etkin biçimde duyarlık yaratabilirler.

 

Türk Tabipleri Birliği

Merkez Konseyi Başkanı Dr. Füsun Sayek

Hekimler ve hekimlerin örgütleri insan hakları konusunda çok duyarlı ve çok tarafsız olmak durumumdadır. İsrail Tabipler Birliği’nin konumunun zor olduğu ortada. Hükümetin yaptığı bir iş konusunda fikir yürütmek zorunda kalıyor. Hekim bağımsızlığı, hekim örgtülerinin mesleki doğaları gereği olması gereken bağımsızılığı, bütün hekim birliklerinden ve tabii İsrail Tabip Birliği’nden de beklentiyi artırıyor. Filistinde yıllardır artmış olan İsrail müdahaleciliği ve İsrail’in olumsuz tutumu çok kınanması gereken bir şey. Buna katılması gereken kurumulardan biri de İsrail Tabip Birliği. O nedenle de etik kurul başkanının yaklaşımı üzüntü verici tabii ki.

Dünya Tabipler Birliği’nin de bu eleştirilere kulak vermesi gerekir. Şu anda bireysel bir hekim tutumu gibi algılanıyor ama ne kadar ses getireceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Dünya Tabipler Birliği daha bürokratik yöntemlerle çalışan bir birlik; seçim kriterleri farklı. Gerçek bir demokratik mekanizma biçiminde değil, ülkelerin oy potansiyellerine göre bir seçim oluyor. Seçim neredeyse atama mekanizması gibi işliyor. Dünya Tabipler Birliği Konseyi’nin de ne gibi bir karar alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

 

TTB İkinci Başkanı Metin Bakkalcı

Hekimlik mesleği açısından kabul edilemeyen intihar saldırıları da dahil olmak üzere, hiçbir gerekçeyle işkencenin meşrulaştırılması söz konusu olamaz. Hekimlik mesleği işkenceyle hiçbir şekilde ilişkilendirilemez. Dolayısıyla; gündelik hayata şiddetin yedirilmeye çalışıldığı bir ortama dönüşen İsrail’de İsrail Tabipler Birliği’nin tüm zorluklara karşın, mesleğin temel ilkeleri çerçevesinde çok daha çaba göstermesi gerekir. Dünyanın diğer ülkelerinde, diğer tabip birliklerince -TTB de dahil olmak üzere- bu olumlu çabalar için dayanışma ortamlarının daha da kuvvetlendirilmesi gerekir. Bu nedenle, tüm dünyanın tanıklığında, esas olarak İsrail’in Filistin’i işgalinden kaynaklı insanlığa ait tüm değerlerin tahrip edilmesi gerçeği göz önünde tutulduğunda gerek Dünya Tabipler Birliği, gerek İsrail Tabip Birliği bünyesinde bu çaba ve tartışmaların daha da yaygınlaştırması ve etkinleştirmesi gerekir. Bu çaba ve tartışmaların yeterince etkinleştirilmeden, olgunlaştırılmadan, Dünya Tabipler Birliği’nin temsiliyetinde önemli bir rolü olan -konsey gibi- pozisyonların seçiminde tartışmaları olan İsrail Tabip Birliği’nin seçilmesi en azından bir talihsizliktir. Türk Tabipleri Birliği bu görüşlerini, 2003 yılının Ocak ayında İsrail ve Filistin’e gerçekleştirdiği heyet ziyaretlerinde, İsrail Tabip Birliği Başkanı Joram Blacher’e de doğrudan iletmiştir. İsrail ve Filistin ile ilgili raporu aynı zamanda Dünya Tabipler Birliği’ne de ilettik. Umarız, Dünya Tabipler Birliği ortamında da daha sonuç alıcı çalışmalar yapabiliriz. Dünya Tabipler Birliği de, ulusal tabip birlikleri de bağımsızlıklarına çok özen göstermek ve dünyadaki politik gelişmelerden olumsuz anlamda etkilenmemek durumundalar. Örneğin Irak konusunda çok daha güçlü bir tavır alınması gerekirdi; bu noktada görüldü ki bu ortamların bağımsızlığı çok önemlidir. Yürümekte olan tartışmaların bu tür çabalara katkıda bulunmasını umuyoruz.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön