e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Temmuz 2003  Sayı: 108

 

AKP sağlıkta(n) hamle yapıyor

Dr. Osman Öztürk - AKP hükümeti yedi aydır fevkâlade sönük bir performans sergiliyor. Ne kendi seçmenlerinin beklentilerini karşılayabiliyor, ne de ülkenin birikmiş sorunlarını çözmeye girişiyor.

AKP’liler iktidara gelip de bir şeyler yapamamanın çaresizliğini fena halde hissediyorlar, belli ki. 

Hükümet olduklarından, ama iktidar olamadıklarından yakınıyorlar. IMF programının ellerini kolları bağladığını, 2004’te IMF’den kurtulacaklarını ve o zaman kendi programlarını hayata geçireceklerini anlatıyorlar.

Gene de başarısızlıklarını mazur gösteremeyeceklerinin farkındalar. Mâlûm;  “iktidar makamı şikâyet yeri değildir”.

Bu nedenle, bir yandan da yeni icraatlara girişiyorlar. Pek de gerçekçi ve inandırıcı ol(a)mayan projelerle hamle yapmaya çalışıyorlar

Bugünlerde sağlıkta peş peşe yapılan düzenlemelere bakıldığında AKP’nin hamlesinde bu alanın bir hayli öne çıkacağı belli oluyor.

AKP’nin Genel Sağlık Sigortası, aile hekimliği, hastanelerin özerkleştirilmesi gibi Dünya Bankası’ndan mülhem projelerini başka bir yazıya bırakarak güncel düzenlemeleri ve muhtemel sonuçlarını değerlendirmeye çalışalım.

Memurlarına özel hastane

1 Haziran’dan itibaren devlet memurlarının, 24 Haziran’dan itibaren de memur emeklilerinin ve ailelerinin özel poliklinik ve hastanelere gitmelerine imkân sağlandı.

Memurlar ve emekliler, böylece, hem devlet hastanelerinde kuyruk beklemekten kurtulacaklarını, hem de özel sağlık kuruluşlarının kapılarının kendilerine açılacağını umuyorlar.

Özellikle İstanbul’da yaygın olan ve  uzun süredir kriz içindeki özel sağlık sektörü uygulamayı bir kurtarıcı olarak görüyor. On dört milyon nüfusu kapsayan, üstelik devletin garantisinde olan yeni bir pazara kavuştular.

Görünüşte herkesi memnun edecek tek bilinmeyenli bir denklem var ortada. Bilinmeyen; bu işin faturasını kim ödeyeceği.

Uygulamaya göre devlet özel sektörden satın alacağı hizmetin karşılığını kamu sağlık kurumları için belirlenen fiyatlara göre ödeyecek. Muayene başına 2 milyon TL., örneğin.

Oysa özel poliklinik ve hastanelerin bu kadar ucuz fiyatla hizmet üretebilmesi mümkün değil.

Önlerinde iki seçenek duruyor. Birincisi, devletten alacakları paranın yanı sıra memurlardan ek bir ücret talep etmeleri. Bunu yasal olarak yapabilirler. Bu durumda memurlar, eskiden olduğu gibi, kamu sağlık kurumlarına yönelecekler, tekrar.

İkinci seçenek uygulamayı istismar etmeleri. Özel sağlık kuruluşlarının, oldukça maharetli oldukları bu yolla, sadece hasta başına muayene faturalarını 50-60 milyon TL.sına kadar çıkartmaları imkân dahilinde. Yeni “Neşter operasyonları”yla sonuçlanacak pervasızca bir talan gündemde.

Bu arada, kamusal kaynakları iyice kısılacak olan sağlık ocakları ve devlet hastaneleri de şimdikinden daha büyük bir yetmezliğin içine girecekler.

İşçiye, memura ortak hastane

Hükümet’in açıklamasına göre, 1 Temmuz’dan itibaren SSK ve Devlet Hastaneleri ile birinci basamak sağlık kurumları ortak kullanıma açılacak. Uygulama pilot olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’de başlayacak.

Böylece SSK hastanelerindeki, o bezdirici kuyruklar ortadan kalkacak.

Türkiye’de sağlık hizmeti vermek asli olarak Sağlık Bakanlığı’nın göreviyken SSK’nın ayrı ve oldukça iri bir sağlık örgütlenmesi mevcut.  1950’lerde başlayan bu ikili yapı şimdilerde hayli garip bir tabloya dönüştü. Üstelik, geçmiş yıllarda SSK’lılar için bir ayrıcalık olan bu durum son yirmi yılda hızla tersyüz olup çileye dönüşmüştü, zaten.

Gerçekten de SSK sağlık kurumlarındaki tıkanıklığı Sağlık Bakanlığı’yla işbirliği yaparak çözme projesi oldukça makul ve mümkün  görünüyor. Oysa  uygulanması çok zor. DSP-MHP-ANAP Hükümeti döneminde de  böyle bir protokol imzalanmıştı. Fakat uygulamaya geçildiği ilk ayda iflas etti.

Bu sihirli değneği kullanmak, şimdilerde, AKP’ye nasip olmuş gibi.

Proje için Çalışma ve Sağlık Bakanları üç büyük ildeki teşkilatlarını teyakkuza geçirdi. Dahası uygulamada herhangi bir sorun çıkmaması için bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan devreye girdi.

SSK kendi kapsamındaki nüfusa kendi sağlık tesislerinde hizmet veriyor. Ulaşılması hayli güç olan ve kalitesinden çok fazla şikayet edilen bu hizmet için her SSK’lı başına yılda 76.5 dolar harcıyor.

Bir diğer sosyal güvenlik kurumu, Emekli Sandığı ise sağlık hizmetini Sağlık Bakanlığı ve Üniversitelerden satın alıyor. Bunun karşılığında yaptığı yıllık harcama kişi başına 467 dolar.

Sorun da burada çıkıyor. SSK da hizmet satın almaya başladığında sağlık harcamalarının şimdikinin birkaç katına çıkması ihtimal dahilinde.

Projenin SSK’ya getireceği ek yük yıllık yaklaşık 3.5-4 katrilyon TL. Peki AKP Hükümeti bu parayı ödeyecek mi?

Yoksa, proje, siyasi şovlarla yapılan açılışlardan sonra bir kenara mı terk edilecek?

Güneydoğu’da doktor olmak

Türkiye sağlık sisteminin önde gelen sorunlardan biri eşitsizlikler. Bu eşitsizliklerin içinde en çok göze çarpanı da Doğu-Güneydoğu bölgesinde sağlık hizmetlerindeki yetersizlik.

Türkiye’de her yıl doğan bin bebekten 43 tanesi henüz bir yaşına gelemeden ölüyor. Birçok geri kalmış ülkeden bile daha yüksek olan bu oran coğrafi bölgeler arasında da büyük bir eşitsizlik gösteriyor. Batı illerinde binde 33 olan bebek ölüm hızı Doğu’ya gidince binde 62’ye ulaşıyor.

Sorun esas olarak sosyoekonomik eşitsizliğin bir sonucu. Hükümetlerse hekimleri bölgeye göndererek bu durumu düzeltmeye çalışıyorlar.

12 Eylül cuntasının öncelikli yasal düzenlemelerinden biri doktorlar için “Mecburi Hizmet Kanunu” çıkarmak olmuştu. Uygulama hem başarılı olmadı, hem de hekimlerin bitmeyen şikayet ve tepkilerine yol açtı.

Üstelik şimdi yeni ve farklı bir durum var. Kanun yürürlükte kaldığı sürece devlet her yıl 8.000 doktoru kamuda işe almak zorunda kalıyor. Bu ise IMF’ye verilen kamuda istihdamı azaltma taahhütüyle çelişiyor.

AKP bu sorunun çözümünü de buldu. Çıkaracağı bir kanunla hem “mecburi hizmet”i kaldırıyor, hem de Doğu-Güneydoğu’nun hekim açığını kapatmayı planlıyor.

Bölgeye gidecek sağlık personeline Batı’dan daha yüksek ücretler ödemeyi vaat ediyor,  karşılığında ise iş güvencesini kaldırıp sözleşmeli istihdamı şart koşuyor.

İlk başlandığında oldukça cazip gözüken sözleşmeli personel statüsü aradan geçen yirmi yılda korkulu bir kâbusa dönüştü, oysa. Şimdilerde doktorların “mecbur” kalmadıkça sözleşmeli olmayı kabul etmesi zor görünüyor.

Vicdan yarası “Bıçak Parası”

Sağlık Bakanlığı’nın bir başka uygulaması 800’lü ihbar hattıyla kamudaki hekimlerin hastalardan “bıçak parası” alması ayıbına son vermeyi amaçlıyor.

Gerçekten de kamuda görevli doktorların hastaları özel muayenehanelerine yönlendirmeleri ve eğer ameliyat gerekiyorsa bir çeşit rüşvet   istemeleri yurttaşların önde gelen şikayetlerinden. 

Uygulamanın gerçek boyutu ve yaygınlığı bilinmiyor. Hastalar arasındaki hakim  kanaat hekimlerin büyük çoğunluğunun böyle davrandığı şeklinde.

Trajik olan, her insanın vicdanını derinden yaralayan bu durumun, çoğu kez, hastalar tarafından çaresizce kabul edilmesi.

Rüşvetin zeminini hekimlerle ilgili yasal düzenleme oluşturuyor. Diğer bütün memurların her türden ticaret yapması yasakken, doktorlar hem kamuda hem de muayenehanelerinde çalışabiliyorlar. Bu ayrıcalıklı istihdam biçimi de  muayenehane-hastane zincirinin kurulmasını sağlıyor.

 “Bıçak parası”  sorununun çözümü doktorların sadece  kamuda veya sadece özelde   çalışmalarını sağlamak. Bunun karşılığında da ücretlerini yükseltmek gerekiyor.

1978’de bu yönde bir düzenleme yapılmış, fakat özellikle askerler hekimlerin kendilerinden fazla ücret almalarına şiddetle itiraz etmişler, 12 Eylül’de de yasayı ortadan kaldırmışlardı.

800’lü ihbar hattıyla “bıçak parası”nı ortadan kaldırmaya çalışmak, muhtemelen Sağlık Bakanı’nın kendisinin bile inanmadığı bir tedbir.

“Tüccar siyaset”in sağlıktaki yansıması

AKP’nin sağlıkta(n) yapmaya çalıştığı hamlenin öncelikle dikkat çeken yönü ek bir kaynak, yatırım ve personel gerektirmeyen düzenlemelerden oluşması.

Aynı zamanda devletin sağlık alanından çekilmesinin ve sağlık hizmetlerinin piyasaya terk edilmesinin alt yapısı oluşturuluyor.

AKP’nin kamusal kaynakları özel sağlık sektörüne aktarma çabalarıyla bu alanda İslami sermaye yatırımlarının son yıllarda artması da birbiriyle örtüşüyor.

Öte yandan bu projelerin hiçbiri Türkiye sağlık ortamının temel sorunlarını çözmeyi ve herkesi kapsayacak eşit, ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli bir sağlık hizmeti kurmayı amaçlamıyor. Siyasi prim toplamaya dönük ucuz “popülist” girişimler.

 “Tüccar siyaset” sağlıkta bir taşla birkaç kuş birden vurmaya çalışıyor ama hamlesi boşa gidecek, gibi.

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön