e-posta

   Eski Sayılar | Künye | Ana Sayfa

TIP DÜNYASI
 

.

15 Nisan 2003  Sayı: 103

 

dışarıdangöz...

 

Tanıl Bora*

Hasta yakını

Tamamıyla memleketimize özgü demek belki fazla iddialı olabilir, ama en azından “buralarda” özgül bir ağırlık taşıdığını söyleyebiliriz, bu zenaatın: Hasta yakını. Evet, “hasta yakını” olmak, memleketimizde bir zenaattır.

Hasta yakınının “hasta”yla ve onu kuşatan teşhis-tedavi süreciyle olan bağı, basit ve yüzeysel bir bağ değildir. Etkin bir ilişkiyi gerektirir. Kimi durumlarda ya da periyodlarda, tam zamanlı bir angajman ister. Hasta yakını, “sağlık ve sosyal yardım hizmeti”nin olmazsa olmaz bir figürüdür. Şunu bile söyleyebiliriz: Hasta yakınları olmazsa, sağlık sisteminin işlemesi mümkün değildir.

Tanık olduğum bir vakadan bahsedeyim. Kanser tedavisi sırasında kemoterapi uygulanan kardeşinin başında duran bir hasta yakını, hekimlerin konuşmalarına, reçetelere, prospektüslere dikkat kesilmesi sayesinde, verilen ilaç dozunun yanlış olduğunu farkeder. Ortalığı telâşa verir. Sonuçları ölümcül olacak bir hata yapıldığı anlaşılır, doz yeniden ayarlanır. Eminim birçoklarının buna benzer hikâyeleri vardır.

Bu tür deneyimler neticesinde, özellikle mürekkep yalamışlar arasında, “hasta yakını” olmayı bir tür “çoban doktor” müktesebatına dönüştürenlere rastlanır. Bunlar, tıbbî terminolojiyi ucundan kıyısından kapar, internete girer çıkar, hekimleri ahret sualleriyle boğarlar.

Bir başka tanıklık… Bundan onbeş yıldan fazla zaman önce fıtık ameliyatı olmuştum. Ziyaret saatinde, akrabalar ve arkadaşlar dışında, kim olduğunu çıkartamadığım birisi başıma geldi, hal-hatır sordu, havadan sudan sohbet açtı. Bir süre sonra mahçup oldum, kim olduğunu çıkartamadığımı söyledim kendisine. “Zaten tanımazsın” dedi: “Ben ziyaret saatlerinde gelir hastalarla sohbet ederim, hoşuma gider.” Biraz meczup biriydi herhalde; “hasta yakını” olmayı anonim bir uğraşa dönüştürmüştü!

Ya yakınlarının başına gelen uzun süreli amansız hastalıklarla boğuştuğu için, ya eşe-dosta yardım için yolu sık sık hastane kapılarına düştüğü için, ya da kafayı taktığı için, “hasta yakını” olmayı bir tür profesyonel bir uğraşa dönüştürenleri de biliriz. Çoğunlukla, az evvel bahsettiğimiz “çoban doktor”ların “dışa dönük” tabiatlı ve çarıklı erkân-ı harp karakterli olanları arasından çıkarlar. Böylelerini, bekleme odalarında, hastane koridorlarında sorguya çektikleri başka hastalara -ve onların yakınlarına!- dönük küçük çaplı teşhis girişimlerine soyunurken görürüz. Başgedikli havasında, başka hasta ve hasta yakınlarını oraya buraya sevkettiklerine, ya da sosyal hizmet gönüllüleri gibi dert ortaklığı yaptıklarına tanık oluruz.

Hasta yakını olmanın “folklorik” görünümlerini bir kenara bırakıp soralım: Bu memlekette “hasta yakını” olmak neden başlıbaşına bir “müessese” olmuştur?

Aklıma üç neden geliyor.

-Halkımızın daha ziyade yüzyüze ilişkiler içinde rahat ediyor olması; kurumsal sistemlerin anonim yapıları içine kişisel ilişki ağlarını sızdırmaya yatkınlığı.

-Sağlık ve sosyal yardım sistemimizin yetersizliği… Aslında (“teorik olarak”) kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi ve kamu bütçesinden karşılanması gereken hizmetlerin, fiilen, hasta yakınlarının gönüllü katkısına ve özel bütçesine havale ediliyor alması.

-Kimse kusura bakmasın: Hekim nobranlığı! Aldıkları eğitimin ağırlığı, çalışma şartlarının güçlüğü vb. nedeniyle bunalan, ama onun yanında tıbbî meslek ideolojisinin loncacı yapısından sıyrılamayan hekimlerin (hekimlerin “öyle” olanlarının, diyelim!), hastayla ve yakınlarıyla bilgi ve ilgi paylaşmaya uzaklığı. Bu nedenle, “hasta yakını”nın, bu eksik ilgi ve bilgiyi “koğuşturmak” üzere devreye girmek zorunda kalması…

Velhâsıl hasta yakınlarını, hem “hasta hakları” kavramının ve mücadelesinin, hem de “sağlık hakkı” talebinin öncelikli bir unsuru olarak hesaba katmak gerekiyor.

 

*Araştırmacı, yazar

 

 

TIP DÜNYASI

Sayfa başına git         Başa dön