Dr. İlgi Ertem*
Dr. Gülbin Gökçay**
* Uz. Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.D.
** Prof. İstanbul Üniversitesi
Çocuk Sağlığı Enstitüsü, İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
A.D.
Rehberin Amacı
Temel Sağlık Hizmeti veren sağlık çalışanları (ebe, hemşire,
sağlık memuru ve hekim) yaşadığımız büyük deprem felaketi sonrasında bu
bölgede çocuklar ve çocuklu ailelerin gerek sağlık gerekse psikososyal
durumlarını iyileştirme çabası içinde bazı özel bilgilere gereksinim duyabilirler.
Bu rehber bölgede çalışacak sağlık çalışanlarına kaynak sağlamak amacı
ile oluşturulmuştur. Deprem bölgesinde yaşayan çocukların gönüllü,
sıcak, sevecen, hizmet götürmek için özveride bulunan kişiler kadar, bilime
ve bilimsel çalışan uzmanlara gereksinimleri vardır. Bu rehberin,
sunulacak sağlık hizmetinin, günümüzde afet bölgelerinde önerilen bilimsel
uygulamaları içerebilmesine yardımcı olması umulmaktadır.
Kendimizi
Hazırlayalım
Depremle ilgili kendi duygularımızın farkında olmaya çalışalım.
Yas yaşamakta olabiliriz, çok yorgun, bitkin hissedebiliriz. Yardım
etme isteğimiz ve işlerin yavaş gitmesi bizi öfkelendirebilir. Kendi
güvenliğimiz için korkabiliriz. Bu yoğun duyguların işimizi ve kendi
sağlığımızı aksatmaması için yakınlarımız, dostlarımız ile paylaşabilir,
gerekirse bölgede psikososyal destek vermek üzere bulunan ruh sağlığı çalışanlarından
destek alabiliriz. Her gün bitiminde, birlikte çalıştığımız iş arkadaşlarımız,
dostlarımız ile deneyimlerimizi paylaşmak, rahatlamak, kendimize
zaman ayırıp soluklanmaktan suçluluk duymamalıyız. Ailemizle, yakınlarımızla,
dostlarımızla günde birkaç saat ya da dakika da olsa görüşmeliyiz. Bizim
mümkün olduğunca verimli çalışabilmemiz için bu gereklidir.
Amaçlarımız:
Bölgede pek çok sorun var ancak her sorunu çözemeyiz. Amaç
ve sınırlarımızı belirlememiz bizi doğru yönlendirecektir.
Bölgede yaşayanların:
* Bedensel sağlıklarını korumaları
* Eski ruhsal ve toplumsal güçlülüklerine ve dayanıklılıklarına
ulaşmaları ve
* Gereğinde tedavi olmalarını sağlamak
için çalışacağız.
Bu amaçlar için eski bilgi, beceri ve tutumlarımızdan yararlanacağız
ancak yenilerini de çalışmamıza eklememiz gerekecek. Birinci basamakta
uygulanan ev ziyareti ve gebe/çocuk izleme modeli bu ortam için de geçerlidir.
Ancak bunun dışında belirli ilgi alanları olan kişiler (örneğin gebeler,
bebeği olan anneler, babalar, anne-babalar, aile büyükleri, çocuklar ve
ergenler) ile gruplar halinde çalışılması da önerilir.
Temel İlkelerimiz
1) Süreklilik: Bir aileyi aynı sağlık çalışanlarının izlemesini
sağlamalıyız. Sağlık çalışanları hekim, ebe, hemşire içeren ekipler
halinde çalışabilir, her bir ekibin hizmet vereceği aileler belli olup
mümkün olduğunca değişikliklerden kaçınılmalıdır.
2) İşbirliği: Sağlık çalışanları birbirleri, hizmet verdikleri
aileler, bölgedeki diğer kurumlar, kuruluşlar ve gönüllüler ile işbirliği
içinde çalıştığı ölçüde hizmetin verimliliği artacaktır.
3) Güçlendirme: Ailelerin ve ortamın öncelikle güçlü yanların
farkedilip bunların desteklenmesi, sorunlu ve daha güçsüz yanların çözümlenmesine
temel oluşturacaktır. Ailelere yeni bilgi ve öneri götürürken önce
onların dinlenmesi, anlaşılması, sonra onlar ile ortaklık içinde yeni bilgilerin
konuşulması gerekir. Aileler inanmadıkları ve kendilerini anlamayan
kişilerden bilgi ve öneri almazlar.
4) İş bölümü: Bölgede sağlık çalışanlarını ilgilendiren
pek çok sorun vardır. Ekiplerin hızla sayılarını, güçlerini ve amaçlarını
belirlemeleri ve aralarında iş birliği ile sorunlara yaklaşmaları verimliliği
arttıracaktır. Örneğin kimi ebeler bölgeyi tanımaktadır. Bu
kişiler ailelere tek tek ulaşılması, destek ve bilgilenme gruplarının kurulması
için ev (çadır) ziyareti modeli ile çalışabilirler. Bu sırada ortamdaki
kişileri daha az tanıyan ve çevre sağlığı konusunda bilgili olan kişiler
bu alana eğilebilirler. Ekipte halkla ve diğer kuruluşlar ile ilişkileri
ve işbirliğini sağlayacak bir kişinin görev alması pek çok gereksinimin
daha hızlı karşılanmasını sağlayabilecektir.
5) Kayıt: Afet ortamında kayıt sistemi her ne kadar zor
olsa da, temel bilgileri içeren kayıtlar gereklidir.
Temel Bilgiler
Çocuklar küçülmüş erişkinler değildir. Felaket zamanlarında
çocuların gereksinimlerine farklı öncelikler verilmesi gerekmektedir.
Erişkinlerin tersine çocuların stres ile başedebilecek depolanmış güçleri
çok daha azdır. Hızla yorulur, beslenme bozukluğu, dehidratasyon
geliştirebilirler. Bağışıklık sistemlerinin tam gelişmemiş olması nedeniyle
daha sık hasta olurlar, bu hastalıklar daha şiddetli seyreder. Her ne kadar
güçlü görünseler de çocukların hastalığa ve ruhsal zorlanmaya dayanma güçleri
erişkinlerden azdır.
Felaketler çocukların gelişimine doğrudan etkilidir. Örneğin
bebekler felaket sonrası çadır ortamında daha geç emekleyecek, daha geç
yürüyecektir. Yakınlarını kaybetmiş bir bebeğin gelişimi uygun koşullar
sağlanamaz ise kalıcı olarak etkilenebilir. Yakınlarından ve destek
sistemlerinden ayrılma herkes için örseleyicidir. Ancak bu ayrılmaların
bebek ve küçük çocukların gerek ruh sağlığı, gerekse yaşaması, gelişmesi
ve büyümesi için büyük risk oluşturduğu bilinmelidir.
Zor koşullarda ve travma sonrasında çocukların yaşatılması, büyütülmesi
ve geliştirilebilmesi onların temel gereksinimlerinin ÖNCELİKLİ olarak
karşılanması ile olur.
Çocukların Temel Gereksinimleri
Bu rehberde çocukların temel gereksinimleri
* Güvenliklerinin sağlanması ve temel güven duygularının
zedelenmemesi
* Uygun beslenme ve bakım
* Bağışıklama
* İshalden koruma ve sağaltım
* Gelişim ve ruh sağlığı için destekleyici ortam başlıkları
altında ele alınmıştır. Deprem bölgesinde çocukların gereksinimlerine
bir bütün olarak bakılması gerekmektedir. Psikososyal gereksinimler temel
bedensel gereksinimler karşılanmadığı durumlarda tam olarak karşılanamaz.
Giderek bedensel gereksinimlerin eksikliği ruhsal alanda kişiyi daha da
zorlar ve afet sonrasında bir ölçüde toparlanmış olan ruhsal durum bedensel
gereksinimlerin uzun süre karşılanmadığı durumlarda yıpranır. Sonuçta
afetten değil, afet sonrası durumdan kaynaklanan psikososyal sorunlar başlar.
Bu sorunların dindirilmesi afetten kaynaklanan sorunlardan daha zor olabilir.
Çünkü burada öfke doğaya değil, doğrudan insanlara yönelmiştir. İşte
bu nedenle temel bedensel gereksinimlerin sağlanması gerek beden gerekse
ruhsal durum için birincil derecede önem taşır. Çocuklar için ise
bedensel gereksinimler ile ruhsal gereksinimler arasında hemen hiç sınır
yoktur. Beden, zihin, ruhsal durum birlikte gelişmekte olduğundan
birinin duraklaması diğerini de duraklatır. Çocuklarda bazı duraklamalar
kalıcıdır. Örneğin ömründe bir kez malnutrisyon geçiren bir bebeğin
zihinsel gelişimi yaşıtlarından her zaman geride olabilir. Bu gerilik
kalıcıdır. Bu nedenle çocukların bedensel temel gereksinimlerine
yönelik çalışmalar asla aksatılmamalıdır.
Temel Sağlık Çalışanları Ne Yapabilir?
Çocukların güvenliklerinin sağlanması ve temel güven duygularının
zedelenmemesi
Aileler bunca kayıpları, kaygıları, hüzünleri içinde çocuklarının güvenliğini
düşünemeyebilirler. Bu durum sağlık çalışanlarını aileye karşı öfkelendirebilir
(Örneğin: Kendi çocuğunu düşünmeyecekse biz mi düşüneceğiz?). Çocuklar
için ise bir erişkin tarafından kollandığını, korunduğunu bilmek en temel
gereksinimdir. Öfkemize yenilip bu konuyu ihmal etmemeliyiz.
Çocukların listesini çıkarmalıyız.
Çalıştığımız çadırkent/yerleşim yerindeki çocukların listesini
çıkarılmalı, sorumlu ebevyn adı ve çadır numarası belirlenmelidir.
Kayıt işlemini aileler ile konuşmamız ve onlara bilgi ulaştırmamız için
bir aracı olmalıdır. Kayıt tek tek çadırlar dolaşılıp gereksinimler
belirlenerek yapılabileceği gibi, daha az zamanda aileleri gruplar halinde
toplayarak da yapılabilir. Süregen hastalığı olan çocuklar ya da
sürekli ilaç kullanmak zorunda olanlar listede belirlenmelidir.
Kimlik bandı takmalıyız.
On yaş altında olan ya da yaşı ne olursa olsun kaybolduğunda
ailesinin adını, bulunduğu yeri bildiremeyecek olan her çocuk için bir
kol kimlik bandı hazırlanmalıdır. Kol bandının üzerinde çocuğun,
ebevynin adı, kaldığı çadırkent adı ve çadır numarası olmalıdır.
Kimsesiz
çocukları bildirmeliyiz.
Ortamda ailesiz çocuk varsa hemen bu çocuklar saptanmalı ve Sosyal
Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuna (SHÇEK) bildirilmelidir. SHÇEK
çocuğu koruma altına alana kadar ona güvenilir bir erişkinin 24 saat bakabilmesini
sağlamalıyız. Bu çocuğu SHÇEK devir alana kadar bizim izlemimizden çıkarılmamalıdır.
Bebek ve küçük çocukların sürekli şefkatli bakımı sağlanamazsa felaketten
kurtulamayacaklarını unutmamalıyız.
Temel bakım veren kişinin sürekliliğini sağlamalıyız.
Aileler ile tanışmamız sırasında çocuklara gün boyunca kimin
baktığını sormalıyız. Özellikle ilk üç yaştaki bebeklere mümkün olduğunca
az kişinin bakması gerektiği, bebeğin ya da küçük çocuğun tanımadığı kişiler
tarafından gezdirilmesinin, bakılmasının onun ruh sağlığı ve gelişimi açısından
olumsuz olacağı vurgulanmalıdır. Çocuk kaç yaşında olursa olsun,
kendisine kimin bakacağı uzun süre belirsiz ve değişken kalmamalıdır.
Bebek ya da çocuk anne ya da babasını yitirmiş olsa da en yakın tanıdıklarından
bir ya da birkaç kişi onun bakım ve şefkat sorumluluğunu üstlenmeli, daha
yabancı kişiler ancak bu yeni ebevynlerin varlığında çocukla birlikte olmalıdırlar.
0-3 yaş arasındaki çocuklar oyun çadırlarına anneleri ya da alıştıkları
bir diğer erişkin/ergen yanlarında yokken bırakılmamalıdır.
Çocuklar için bu eğitici, uyarıcı etkinlikleri destekleyelim ancak buralara
bebek ve küçük çocukların önce anneleri varlığında gitmesini, sonra yavaş
yavaş alıştırılarak bırakılmasını sağlayalım. Felaket yaşamış bir
çocuk en fazla ailesinden uzaklaşmaya duyarlıdır.
Aileleri çocukların güvenliği konusunda uyarmalı, örgütlemeliyiz.
Çocukların oyun çadırlarına, okullara, güvenilir bir erişkin
tarafından götürülüp erişkinlere teslim edilmeleri ve tekrar çadırlarına
getirilmeleri için aileler ile birlikte yöntem geliştirebiliriz.
Büyük çocuklar (12 yaş üstü) bu görevi üstlenebilir. Aileler sırayla
bir grup çocuğun götürülmesini üstlenebilirler.
Çocukların kendilerini koruyabilmeleri konusunda eğitimlerini
desteklemeliyiz.
Üç yaş ve üstü çocukların gruplar halinde güvende kalmak konusunda
eğitim almalarını desteklemeliyiz. Bu eğitim çocuğun gelişimine uygun
olarak, anlayabileceği, onu ürkütmeyecek biçimde yapılmalıdır. Bu
eğitim için ortamda çocuklarla çalışan eğitimciler, ruh sağlığı çalışanlarından
yararlanabiliriz.
Toplu yaşam
alanlarındaki tehlikeler konusunda aileleri uyarmalıyız.
Çadırlarda ilaç ve yakıcı/zehirli maddeler çocukların erişemeyeceği
yere asılmalıdır. Çadır çevresinde kesici, kırıcı, delici, yakıcı
alet, madde bulundurulmamalı, bunlar çocukların ulaşamayacağı yerlerde
saklanmalıdır. Bölgede çadırkentlerde yaşayan çocukların sorunlarından
bir tanesi fareler ve diğer hayvanlar tarafından ısırılmalarıdır.
Bu konuda aileler uyarılmalıdır.
Uygun besin, su ve temizlik gereksinimleri. Bebeklerin anne
sütü almasını sağlamalıyız.
Bebekler için en güvenilir besin kaynağı anne sütüdür.
Anne sütü ile beslenmekte olan bebekler emzirilmeye devam edilmelidir.
Ancak genellikle afet bölgesine yardım amacı ile gönderilen mamalara başlanmakta
ve emzirmeye son verilmektedir. Böylece zaten olumsuz koşullarda yaşayan
bebeklerin ishal ve zatürreden ölme riski artmaktadır. Stres altındaki
anneler bebeklerini başarı ile emzirebilirler: Süt salımı stresten
etkilenebilir. Ancak bu durum sık emzirme ile derhal düzelir. Araştırmalar,
annelerin bebeklerini emzirdikleri takdirde streslere karşı daha dayanıklı
davrandıklarını göstermiştir. Bu nedenle anneye emzirme konusunda yapılan
destek ve yardım annenin strese dayanıklılığını arttırır. Emziren bir anneye
en iyi yardımcı yine emziren bir kadındır. İlk altı ayda anne sütü dışındaki
besinler "ilaç" niteliğinde düşünülmeli, ancak çok gerekli olduğunda bir
hekim tarafından değerlendirildikten sonra başlanmalıdır. Bebeğin
ağzına girecek her kaşık, her biberon bir enfeksiyon kaynağı olabilir.
Bu ortamda bebeği beslemekten çok hasta edebilir. Aileler bebeklerini
hayatta tutmak istemekte, verdikleri mama ve ek gıdaların yararlı olduğunu
düşünmekteler. Onların bu iyi niyetlerini anladığınızı, ancak bu
ortamda erken ek gıda vermenin zararlı olabileceğini, gelenek ve göreneklerini
örselemeden belirtelim. Aileleri sabırla bu alışkanlıktan vazgeçirmeye
çalışalım. Ortamdaki sineklere dikkati çekmek, sineklerin mamalara,
biberonlara, kaşığa bir an olsun konarak her türlü hastalığı bebeğe bulaştırabileceğini,
mamaların hızla bozulduğu vurgulamak yararlı olabilir.
Beslenmesi bozuk, zayıf bünyeli, hasta ya da antibiyotik tedavisi
gören anneler de bebeklerini başarı ile emzirebilirler. Anne sütü üretimi
nitelik ve nicelik açısından annenin beslenmesinden etkilenmez. Aşırı derecede
beslenme bozukluğu olan zayıf (kaşektik) anneler dışında tüm kadınlar
bebeklerini başarı ile emzirebilirler. Beslenme bozukluğu olan annelere
bebeklerini beslemek için yapılacak yardım, annelerin beslenmesini sağlamaktır.
Böylece anne de bebeğini besleyecektir. Anneyi besleyerek hem anneye hem
de bebeğe yardımcı olunarak hem annenin hem de bebeğin sağlığı korunur.
Anne sütü ile beslenen bebeğe ek gıda ya da mama vermek emzirme sıklığını
azaltarak süt üretiminin azalmasına neden olur. Yetersiz anne sütü üretiminin
tedavisi emzirme sıklığı ve süresini arttırmakla, anne için yeterli besinin
sağlanması ile ve annenin desteklenmesi ile olur.
Emziren annelerin beslenmesini ve sıvı alımını kolaylaştırmalıyız.
Anne emzikli ise özellikle ek su ve besin gereksinimi olduğu hatırlatılmalı
(her emzirmeden sonra en az bir bardak su, süt ya da başka sıvı), bunu
alıp alamadığı, dinlenip dinlenemediği, uyku durumu sorulmalı, emzikli
annenin kendine bakması desteklenmelidir. Ortamda bulunan süt ve
içilebilir su kaynaklarına sürekli ulaşımlarını kolaylaştırın.
Anne sütü ile beslenen bebeklere ilk altı ayda anne sütü dışında
su dahil hiçbir ek besin verilmesine gerek yoktur. İlk altı ayda bebeklere
günde 400 ünite D vitamini verilmesi gerekir. (“Anne Sütü ile Beslenme
Tekniği “ için bakınız Hasta Rehberi, Sayfa 351)
Emzirmenin
sürdürülmesini sağlayamazsak bebeğin ortama uygun beslenmesini sağlamalıyız.
Mama kullanımı ile ilgili uluslararası yasaya göre, anne
sütü ile beslenen bir bebeğe hazır mama yardımı ancak 6 aylık mama gereksinimi
garanti altına alınarak yapılmalıdır.
Anne sütü alamayan bebekler riskli gruptur . Anne ve bebeğin zorunlu
olarak ayrı oldukları durumlarda: Öncelikle "süt annelik" yöntemi
ile bebekler emzirilmeye çalışılmalıdır. Bu olanağın sağlanamadığı
koşullarda ilk altı ayda bebeklerin hazır mama ile beslenmesi tercih edilmelidir.
Çeşitli marka mamalar arasında bir fark yoktur. Önemli olan bebeğin yaşına
uygun mama kullanılmasıdır. İki aylık bir bebeğe 4 aydan büyük bebekler
için üretilen mama kullanılmamalıdır. Ancak tam tersi durum uygulanabilir.
Örneğin altı aylık bebeğe yenidoğan bebekler için üretilmiş mamalar
verilebilir. Mamaların hazırlanmasında kutunun üzerinde belirtilen ölçüler
kullanılmalıdır. Mama kaynatılmış su ile hazırlanmalıdır. Bir beslenmeden
artan mama diğer öğün için kullanılmamalıdır. Artan mamanın atılması yerine
anne ya da daha büyük çocuklar tarafından yenmesi sağlanabilir.
Hazır mamanın olmadığı durumlarda anne sütü alamayan ve süt anne
bulunamayan bebekler için temel besin kaynağı inek sütüdür. Altı aydan
küçük bebeklere inek sütü iyice kaynatılarak (sütün ateşte 10 dakika göbek
atması sağlanarak) ve 100 ml inek sütüne 50 ml kaynatılmış su ve 5 g (bir
çay kaşığı) şeker katıldıktan sonra verilebilir. İnek sütü yerine
koyun sütü kullanılıyorsa 50 ml süt 50 ml su ve 5 g şeker katılarak
yukarıdaki koşullara göre hazırlanır. Bir bebek bu karışımdan günde
kilosu başına 150ml olmak üzere tüketebilir. Örneğin 5 kilo bir bebek için
750 ml bu karışımdan yapmak gerekir. Bu durumda 500 ml inek sütü
gereklidir. Anne sütü dışında verilen besinler, biberon yerine temizlenmesi
daha kolay olan kaşık ya da fincan ile verilmelidir. (“Bebekleri
Fincandan Besleme Tekniği”, “Bebekleri Biberonla ile Besleme Tekniği”
için bakınız Hasta Rehberi Sayfa 351)
Biberon, fincan ve kaşıklar kullanıldıktan sonra hemen sabunla
yıkanmalıdır. Bebek beslenmesinde kullanılan malzemelerin son 48
saat içinde temizlenmiş olmasına ve temiz yerde saklanmalarına dikkat edilmelidir.
Anne sütü almayan 4 aydan büyük bebeklere meyve ve sebze püresi,
yoğurt ve muhallebi 6 aydan büyük bebeklerde olduğu gibi verilebilir.
Altıncı aydan sonra da emzikliliğin sürmesine destek olmalıyız.
Anne sütü altıncı aydan sonra da önemli bir besin kaynağıdır.
Altı 12 ay arası bebeklerin besin gereksinimlerinin yarısı, 12-24 aylık
bebeklerin ise besin gereksinimlerinin üçte biri anne sütünden karşılanır.
Anne sütü ile beslenen bebeklere altıncı aydan sonra meyve püresi, sebze
püresi, yoğurt ve muhallebi verilebilir. Ek gıdalar az miktarda başlanmalıdır.
Meyveler iyice yıkandıktan sonra kabukları soyularak hazırlanmalıdır. Bu
besinlere ek olarak enerjiden zengin erişkin yemeklerinden de verilebilir.
Çayın hiçbir besleyici değeri olmadığı için bebeğe verilmemelidir. Çocukların
günde beş öğün beslenmelerine dikkat edilmelidir. Bu yaş grubunda da bebeklere
günde 400 ünite D vitamini verilmeye devam edilmelidir. Ek gıda alan
bebeklerin besinlerine zeytinyağı ve benzeri yağlar konarak enerji içerikleri
arttırılmalıdır. Her zaman ek gıda başlamanın getirebileceği enfeksiyon
riskini gıdanın yararlılığı ile tartmalıyız. Örneğin bir bebek şeftali
ya da elma suyu ya da püresinden çok az beslenir, ancak bunların hazırlanması
sırasında öldürücü hastalıklar bebeğe bulaşabilir.
Anne sütünün bağışıklama, ruhsal ve gelişimsel destek gibi diğer
bilinen yararları da bu ortamda uzun süre emzikliliğin desteklenmesini
gerektirir. Bebeğin iştahsızlığı anne sütü almasına bağlı değildir.
Bebek başka gıdaları almıyor diye asla anne sütü kesilmemelidir.
Bu zor dönem, bebeği ya da yaşı ne olursa olsun küçük çocuğu emzirmeden
kesmek için ne bedensel ne de ruhsal açıdan uygun bir dönem değildir.
Bir anne, özellikle bir yaşın altında bebeğini bu dönemde emzirmeden kesmek
istiyorsa bunun nedenleri anne örselenmeden ve suçluluk duygusu uyandırılmadan
araştırılmaya çalışılmalıdır. Anne ve bebek yoğun olarak desteklenmelerine
ve tüm çabalara karşın emzikliliği bıraktılar ya da bırakmakta iseler o
zaman annede suçluluk duygusu arttırılmamalı, giderilmeye çalışılmalı,
diğer uygun beslenme yöntemleri öğretilmelidir.
Çocukları tartmalı, boylarını ölçmeli, büyümelerini izlemeliyiz.
En kısa zaman içinde sorumlu olduğunuz çocukları tartmalı ve
bu tartıları kaydetmeliyiz. Beslenme bozukluğu (malnutrisyon) afetler
sonrasında bebek ve küçük çocuklarda en sık rastlanan sorunlardandır ve
eğer kilo alımı konusunda izleme yapılmazsa, gözden kaçıp, hızla ileri
boyutlara (kwashiorkor, marasmus) ulaşabilir. Kayıt saklama olanağımız
yoksa, kaydedilen kiloları ailelere bir karta yazarak verelim. Bebek ve
çocukların büyüme persantillerini değerlendirmeliyiz. Bebekleri en az doğal
ortamlarda normal sağlık izlemlerinde önerilen sıklıkta tartı kontrolüne
çağırmalıyız. Küçük çocukların boy ve kilolarını ölçmeli ve 3-5 yaş
için yılda bir kontrol önerilmiş de olsa bu ortamda büyümeyi en az iki
aylık kontroller ile izlemeliyiz. Her bir kontrolde persantil değerinde
düşme olup olmadığını saptanmalıdır.
Çocukların yeterli beslenmeleri konusunda ailelere rehber olmalıyız
Çocuklar erişkinlerden daha az ve sık yerler. Ortak kaptan
yemek tüketen ailelerin çocukları aile farketmeden hızla beslenme eksikliğine
girebilirler. Aileye bu durum hatırlatılmalıdır. Yaşı ne olursa
olsun, her bir çocuk için ayrı kap olmalıdır. Bu kaba çocuğun yemesi beklenen
miktarda gıda konur, çocuk bunu bitirmek için özendirilir, desteklenir.
Çocukları yedirmek için hiçbir zaman zor kullanılmamalı, yemekler konuşma,
etkileşim ortamı içinde yenmelidir. Besleme mekanik olmamalı, şefkat
içermelidir. Büyük çocukların beslenmesi için düzenli taze
süt gereklidir. Çocuklar iyi bir kalsiyum kaynağı olan sütten günde
iki su bardağı tüketmelidirler. Sütün saklanma sorunu olan durumlarda yoğurt
ya da ayran olarak da tüketilebilir. Hergün bir yumurta ya da protein içeren
gıdalar (et, kuru baklagiller) çocukların besininde yer almalı. Günde 5-6
dilim ekmek tüketmeliler. Tüketilen yiyeceklerdeki yağ miktarı arttırılarak
besinlerin enerji içeriği arttırılmalıdır. Ayrıca ekmekler reçel, yağ ve
bal ile zenginleştirilmeye çalışılmalıdır. Sebze çorbaları kemik suyuna
yapılarak kalsiyum içeriği arttırılmaya çalışılmalıdır. Her besin grubundan
bir miktar aynı anda tüketilmelidir. Örneğin bir domates, bir kibrit kutusu
peynir, bir dilim ekmek bir arada yenirse besinlerden vücudun yararlanması
artacaktır. Kola ve çay besleyici değeri olmayan içeceklerdir. Çocuğun
midesi bunlarla doldurulmamalıdır. Çocuklar büyüyen bir organizmaya sahiptirler.
Dengeli beslenmeyen çocukların günde 1 ölçek multivitamin alması yararlıdır.
İki yaşından büyük çocukların günde en az üç öğün beslenmelerine dikkat
edilmelidir.
Çocukların yeterli ve dengeli beslenmelerini sağlayacak kaynaklardan
yararlanmaya çalışmalıyız.
Çocukların karnını doyuran gıda onları büyütmeyebilir, sağlıklı
kalmalarını sağlamayabilir. TSH veren sağlık çalışanları çocukların
ne yediği konusunda bilgi edinmelidir. Dağıtılan toplu yemeklerin
çocuklara uygun olup olmadığı denetlenmeli, çocuklar için tek yönlü beslenme
ya da beslenememenin getireceği sorunlar gözetilerek her bir çadırkent
için ayrı rapor oluşturulmalıdır. Dağıtılan ya da çadırkentlerde
yaşayan aileler tarafından hazırlanan gıdalar sadece kalori gereksinimini
karşılamaya yönelik olabilir. Gerekirse çocuklar için çocuklar tarafından
kabul edilmesi kolay, ayrı besin sağlanmalı (örneğin: süt, et, yumurta,
A ve C vitamini içeren gıdalar, örneğin havuç ve meyveler) ve topluca çocuk
yemek alanları (örneğin oyun çadırları çevresinde, okullarda) düzenlenmelidir.
Demir eksikliğini önlemeye çalışmalıyız.
Çocukların kalori, protein ve mikroelement gereksinimleri olacaktır.
Bu sosyoekonomik koşullarda ve yerleşik düzen olmadan bebeklerin yeterince
demir içeren gıda (örneğin et) almaları mümkün olmayacaktır. Bu nedenle
ilk 4 aydan sonra bebeklere ek gıda ile birlikte demir verilmesi gerekir.
Demir zihinsel gelişim için vazgeçilmez bir elementtir. Bebeklerin
kilolarına göre uygun demir vitamini almalarını sağlamalı, anemiyi gelişmeden
önlemeliyiz. Bebeklere ilk 4-6 aydan sonra demir başlayalım.
Bebeklerin pişiklerini önleyelim
Bebek bakımında pudra kullanılmamalıdır. Haftada bir banyo yaptırılması
deri enfeksiyonlarının önlenmesi açısından önemlidir. Banyo yaptırmanın
güç olduğu durumlarda bebeklere bellerine kadar oturma banyosu yapılabilir.
Bebek bezinin sık değiştirilemediği durumlarda bebek bezi pişiği sık görülür.
Bu durumu önlemek için bebeklerin altları hergün en az 10 dakika açık tutularak
havalandırılmalıdır. Koruyucu amaçla ya da tedavi edici olarak zeytinyağı,
badem yağı ya da diğer bitkisel sıvı yağlar kullanılmalıdır. Kirli
bez değiştirilirken duru su ve pamukla bebeğin poposu önden arkaya
silinerek idrarın ve dışkının deriden ve bölgedeki kıvrım yerlerinden
uzaklaştırılması sağlanmalıdır. Üç günden uzun süren pişiklerde ya
da bitkisel yağ tedavisine yanıt alınamayan durumlarda on gün süre ile
kortizonlu merhemler ve mantara karşı pomadlar kullanılmalıdır.
Çocukların uygun ayakkabı ve giysi ile donanmalarını sağlamalıyız.
Giysiler mevsime uygun olmalı, ortamın tehlikelerinden çocuğu
bir ölçüde koruyabilmelidir. Ayakkabı bu ortamda çocuklar için son
derecede önemlidir. Çocukların ayak sağlığı özenle korunmalı, ayakkabılar
kapalı, korunaklı olmalı ve çorapla giyilmelidir. Ayakta ayakkabı
vurmaları ya da terliğin koruyamaması sonucu gelişebilecek enfeksiyonları
bu ortamda iyileştirmek son derecede güç olabilir. Oyun çadırlarına
giden çocukların çadırlara geldiğinde ayakkabısız gelme halinde oyun ortamına
alınmayacağını söylemek çocuklara ayakkabı giydirme konusunda son derecede
etkili olmuştur. Ayakkabısı olmayan çocuklar saptanmalı, bu gereksinimler
ilgili kuruluşlara bildirilmeli ayakkabı ve uygun giysiler hızla sağlanmalıdır.
Bağışıklama
Temel aşılamayı her koşulda devam ettirmeliyiz.
Olağanüstü afet durumlarında bebeklerin ve çocukların temel
aşılama programlarının aksamamasına dikkat edilmelidir. Bu çocuklar çok
daha kolay hastalanabilecekleri için aşıların yapılması önemlidir. Aşılama
durumu bilinmeyen çocuklar ve bebekler, hiç aşılanmamış gibi kabul edilerek
yaşa göre aşağıda belirtilen aşılama programı uygulanmalıdır. Temel
aşılar İl Sağlık Müdürlüklerinden ücretsiz olarak karşılanabilir. Olağanüstü
hal ve afet durumlarında temel aşı programındaki aşılar dışında başka aşılara
gereksinim yoktur. Aşılama durumu kesin bilinmeyen çocuklar hiç aşılanmamış
kabul edilmelidirler. Bağışık bir kişiyi tekrar aşılamanın bir zararı yoktur.
Olağanüstü koşullarda yaşayan çocuklar arasında en öncelikle
yapılması gereken aşı kızamık aşısıdır. Bu koşullarda toplu halde
yaşayan çocuklar önceki aşılanma durumlarına bakılmaksızın kızamık
aşısı ile derhal aşılanmalıdır. Çadırkentlerde yaşayan bebeklere
6. aydan itibaren kızamık aşısı yapılmalıdır.
Aşı Takvimi
Gebelere ilk izlemde 1 doz, 4 hafta sonra ikinci doz tetanoz
aşısı
2. ayda BCG, Difteri, Boğmaca, Tetanos, (DBT)+Çocuk felci
(OPV)
3. ayda DBT+OPV + Hepatit B (HBV)
4. ayda DBT+OPV+Hepatit B
9. ayda Kızamık +Hepatit B
16-24. ayda DBT+OPV
İlkokul 1. Sınıf DT+OPV +BCG +Kızamık
İlkokul 5. Sınıf Tetanos
Lise 1. Sınıf Tetanos
Gebelikte Tetanos (aşılanma durumuna göre gerekiyorsa 1
doz veya 2 doz)
Erişkin Tetanos (yaşam boyu 10 yıl aralarla)
Aşılanma durumu kesin bilinmeyen çocuklar:
7 yaştan küçük
İlk karşılaşma DBT+OPV+HBV+BCG+Kızamık (9 aylıktan büyük
ise)
1 ay sonra DBT+OPV+HBV
2 ay sonra DBT+OPV
8 ay sonra DBT+OPV+HBV
4-6 yaş DBT+OPV+Kızamık+BCG
7 yaştan büyük
İlk karşılaşma Tetanoz+HBV+OPV+Kızamık
2 ay sonra HBV+OPV+Tetanoz
8 ay sonra HBV+OPV+Tetanoz
Kaynaklar
1- Mandalakas A, Torjesen K, Olness K, Eds: How
to help children in complex humanitarian emergencies: A practical manual.
In Press, Johnson and Johnson Pub., 1999
2. Neyzi O. "Anne ve Çocuk Sağlığında Öncelikler"
Nobel Tıp Kitapevleri, 1994 İstanbul
3. IBFAN "Crucial Aspects of Infant Feeding
in Emergency and Relief Situations" International Baby Food Action Network,
1996 Götingen.
4. WHO "HIV and Infant Feeding" World Health Organization,
1998 Geneva
5. WHO "Infant feeding in emergencies" World Health
Organization, Regional Office for Europe. Copenhagen 1997
Ekim 1999 Sted’de sürecek.
|