Dr. Elvan Karacan*
*Uzm.; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Psikiyatrisi AD
Gelişimsel açıdan biyolojik, nörolojik, psikososyal, psikoseksüel
ve bilişsel gelişim bir arada ve birbirini yakından etkileyerek oluşmaktadır.
İlk iki ay bebekler ağlama, geğirme, öksürme ve esneme gibi vejetatif sesler
çıkarırlar. 2-5 aylar arasında hoşnutluk belirten gıgıldama sesleri ve
gülümseme dikkati çeker. 4-8 aylık dönemde sesli ve sessiz harfler içeren
tek heceler ile agulamalar başlar. Altıncı aydan sonra "ba-ba-ba" gibi
hece yinelemeleri başlar. İlk sözcükler 8-18 aylar arasında ortalama 12.
ayda çıkar. 18 aylık olduğunda bebek bir düzine sözcüğü tek tek söyleyebilir.
İkinci yılın sonuna doğru iki sözcüğü biraraya getirebilir ve sözcük dağarcığı
200'e ulaşır. 2,5 yaş ile birlikte çocuğun sözcükleri 400 civarına ulaşır.
Üç yaş ile birlikte çoğu çocuk oldukça iyi konuşmaya başlar, her zaman
doğru fiil kalıplarını kullanamasa da cümle kurarak konuşabilir, "nerede",
"kim" ile başlayan sorular ve olumsuz cümleler kurmaya başlar. 3,5 yaş
ile sözcük sayısı 1000'i aşar. 4,5 yaşındaki çocuk artık düzgün cümlelerle
konuşur.
Dil gelişimi ile ilgili yapılan araştırmalarda dil gelişiminde
rol oynayan şu etmenler üzerinde durulmaktadır:
Genetik
Bütün sağlıklı çocuklar dil öğrenme yeteneği ile doğarlar. Bebekler
dil gelişimi için doğuştan donanımlı olup duymaya karşı son derece duyarlıdırlar.
Bebekler doğumdan sonraki birkaç gün içinde, tüm sesler arasından insan
sesini hatta annelerinin sesini ayırt edebilirler. Ses farklılıklarına
duyarlı olup, hece grupları arasındaki farkları, "b" ve "p", "d" ve "t"
ses farklarını anlayabilirler. Bebeklerin dili anlamaya ve üretmeye başlamadan
çok önce dil için genetik yönden hazır oldukları kabul edilebilir.
Fizyoloji
Konuşma, insan bedenindeki ses organları aracılığıyla seslerin
oluşturulup çıkarılması olup larinks ve ses telleri aracılığı ile
gerçekleşen fonasyon ve ağız yapıları (dil, damak,dudak ve dişler) ile
sağlanan artikülasyon olmak üzere iki temel bileşeni vardır. Bu tür fizyolojik
koşulların uygun olması dil gelişimi yönünden önemlidir. Örneğin trakeostomi
yapılmış bebeklerle yapılan bir çalışmada konuşma ve dil gelişiminin olumsuz
etkilendiği bildirilmiştir.
Algısal, Bilişsel ve Nörolojik Gelişim
İşitme algısının normal olması sağlıklı dil gelişimi yönünden
önemlidir. Duyma kusuru olan bebeklerin 4-8 aylar arasında yapılan ses
oyunları döneminde normallerden ayrıldığı, daha az sessiz harf kullandıkları
ve 4-18 aylar içinde ses üretimindeki yaratıcılığın giderek azaldığı dikkati,
ses oyunlarından işitsel geri alım olmadığı için bebeğin dil gelişiminin
aksadığı belirtilmiştir.
Görsel algılama dil gelişimi için belirleyici olmakta, ciddi
görme kaybı olan çocukların dil gelişimleri, görmesi normal olanlara göre
daha geç başlamaktadır. Görme kaybı erken anne-bebek bağlanmasını ve kendilik-nesne
farklılaşmasını bozmakta, konjenital görme kaybı olan çocuklarda konuşmada
otistik ve ekolalik özellikler görülmektedir.
Dilin kazanılması, doğrudan çocuğun bilişsel gelişimine dayanmakta
olup zihinsel uyum süreçlerinin herbiri algılama, kavram geliştirme ve
dilin kazanılmasıyla yakından ilişkilidir.
Nörolojik gelişim de dil gelişimi yönünden belirleyici olmakta,
çocukta dilin gerçek anlamda kullanımı beynin, erişkin beyninin 2/3 olgunluğuna
erişmesi ile sağlanmaktadır. Üç yaş ile birlikte çocuğun beyni erişkindeki
ağırlığının 4/5’ine ulaşmaktadır.
İki yaşına kadar çocuğun çıkardığı seslerle zekasının ilişkisi
olmamasına karşın, iki yaşından sonra dil gelişimi ile zeka arasında sıkı
bir ilişki olduğu saptanmıştır. Erken konuşan çocukların zeka düzeylerinin
genellikle normal ya da normalin üstünde olduğu ve dilin zekaya bağlı olarak
geliştiği görüşü kabul edilmektedir.
Fiziksel ve
Ruhsal Durum
Zihinsel gerilik, sağırlık, serebral palsi, idiopatik parmak
ucunda yürüme, yaygın gelişimsel bozukluklar ve otizmde dil gelişimi ve
konuşma etkilenmektedir. Ağır ve uzun hastalıklar, çocuğun konuşmasını
bir ya da iki yıl erteleyebilir. Hastalık nedeniyle başkaları ile iletişimin
sınırlanması, konuşmaya daha az yüreklendirilmesi konuşmada gecikmeye yol
açabilir.
Anne-Bebek Etkileşimi ve Sosyal Çevre
Dil kazanımı temelde aynı sırayı izlese de, bu gelişimin
hızı sosyal çevreden etkilenmektedir. Erişkinlerin bebekle erken dönemden
başlayarak kurdukları sözel iletişim bebeğin anadilini öğrenmesinin temelini
oluşturur. Çevre ve özellikle anne tarafından çocuğa sunulan sözel uyaran
zenginliğinin dil gelişimini olumlu etkileyeceği bildirilmektedir. Bakımevlerinde
büyüyen çocuklar aile içinde büyüyen çocuklara oranla daha çok ağlarlar
fakat daha az hecelerler. Bunların konuşmayı daha geç öğrenmeleri göstermiştir
ki, sıkı kişisel ilişkiler dil gelişiminde önemli bir etkendir. Aile bireyleri
özellikle anne ile çocuk arasındaki sağlıklı ilişkiler dil gelişimini olumlu
etkiler. Bu konuda ailenin genişliği de önemlidir. Ailede tek olan çocuk
daha çabuk ve düzgün konuşur çünkü ailenin tek ilgi merkezidir.
Annenin bebekle olan etkileşimi ile bebeğin konuşma öncesi iletişim
becerisi birbiri ile ilişkilidir. Zihinsel özürü olan annelerin bebeklerinin,
dil gelişimi yönünden risk altında olduğu hipotezi ile bu grup erken dönemde
ev eğitim programları ile desteklenmiş,
anne-bebek etkileşiminin artırılmasının dil gelişimini olumlu etkilendiği
belitilmiştir.
Bebek ile konuşmanın ise yalnız bebeğin daha sonraki dil öğrenimi
için değil, çevre-bebek etkileşimi yönünden de son derece önemli olduğu
bildirilmektedir. Bebeğin erken dönemde kendisi ile etkileşime girenleri
ve çevreyi izleme ve dinleme becerileri sözel etkileşimin temelini oluşturur.
Bebeğe bakım verenlerin çocuktaki sosyal içerikli etkileşimlere
özellikle duyarlı oldukları bildirilmektedir. Erken bebeklik döneminde
bebek-anne arasındaki duygusal iletişim öncelikle yüzyüze bakma, vücut
duruşu, dokunma ve ses çıkarma ile olur. Bebek büyüdükçe daha karmaşık
ve üstün sistemler geliştirse de yüzyüze etkileşim ve karşılıklı bakış,
duygulanımın paylaşılması ve etkileşimin düzenlenmesinde çekirdek rolü
oynar. Eğer bir bebek ya da küçük çocuk bakışlarını bir nesne ile kişi
arasında kaydırarak değiştiriyorsa onunla bu deneyimini paylaşma istediğinin
bir belirtisi olarak yorumlanabilir.
Annelerin bebekleri ile konuşmalarında çoğunlukla sorular sordukları,
o an yaşadıkları olaylarla sınırlı kaldıkları ve çocuğun duygu, istek ve
gereksinimleri ile ilgili konuştukları belirtilmektedir. Anne ve bebeğin
aynı anda ses çıkarmayıp dönüşümlü olarak konuştukları, annelerin bu dönemde
bebekleri ile konuşurken tipik erişkin konuşmasındaki gibi yanıt süresi
bıraktıkları ve bebeklerinin ağızları doluyken onlara soru sormadıkları
dikkati çekmiştir.
Bebekten yanıt almaya yönelik sorular sordukları ve bekledikleri
yanıtı kendi cümleleri ile söyledikleri bildirilmiştir. Annelerin,
bebekler yaklaşık 10 aylık olduklarında onlarla konuşmalarında daha çok
nesneleri adlandırırken, 13-16. aylarda davranışları konuştukları ve bebeğin
dikkatini çeken hareket ve jestleri daha sık kullandıkları görülmüştür.
Annenin bebeğe verdiği tüm bu uyaranlar bebeğin dil gelişimi ile uyumlu
bulunmuştur. Anne-bebek etkileşiminin aylar ilerledikçe artış göstermesinde
bebeğin sinir sistemi olgunlaşmasının üzerinde durulmakta; baş-boyun kontrolünün
sağlanmasının bebeğin göz teması kurma ve sosyal etkileşime yönelik davranışlar
göstermesine olanak sağladığı belirtilmektedir. 16-42 aylık çocuklar ve
anneleri ile yapılan bir çalışmada, annenin çocuğa olan sözel yanıtlılığının,
çocuğun sözel puanları ile ilişkisi bildirilmiştir.
Anne-bebek konuşmasında annelerin, işlevselliği olan sözcüğü
cümle sonunda kullandıklarında erişkin konuşmasından farklı olarak o sözcüğü
daha uzun söyledikleri dikkati çekmiştir. Bebekler ilk bir yıl içnde erişkine
yönelik konuşmadan çok bebeğe yönelik konuşmaya daha fazla dikkat verirler.
Bu seçici dikkatin sosyal, duygusal gelişim ve dil gelişimi yönünden önemli
olduğu düşünülmektedir. Bebeğe yönelik olan konuşmalarda "günaydın", "nasılsın",
"ne yapıyorsun", haydi yürüyelim" cümlelerinin erişkine ve bebeğe söylenişlerinin
karşılaştırılmasında bebeğe yönelik olanda toplam perde düzeyi yüksek,
perde aralığı geniş ve söyleniş süresinin uzun olduğu dikkat çekicidir.
Anne-babanın fonolojik özellikleri ve çocuğun konuşma girişimlerine verdikleri
yanıtlar ile onun dil sistemlerini şekillendirebildikleri ve normal karşılıklı
konuşmada annenin abartılı olması ile çocuğun uygunsuz fonolojik
davranışlar göstermesinin bağlantılı olduğu üzerinde durulmaktadır.
8-12 aylık bebek rutin çerçevedeki birkaç sözcüğü anlar ancak
annenin baktığı nesnelere bakması, dikkat çekilen nesneyle hareketlenmesi,
yapılan eylemleri taklit etmesi çok daha fazla şeyi anlıyor izlenimi verebilir.
Örneğin; anne, "şu güzel topa bak" dediğinde bebek annenin bakış yönünü
yakalayarak topa bakar. Bebeğin topa doğru hareket ettiği sırada anne "haydi
topu tut" derse sanki bebek bu yönergeye uymuş gibi görünür ve pozitif
pekiştireç alır. Bu davranışlar aynı zamanda anne-bebek etkileşiminin güçlenmesine,
etkileşimde bebeğin başarı ile yer almasına olanak sağlar. Böylece bebek
de gerçek dili anlamaya daha da yakınlaşır.
Çocuklar 18 aylık olduklarında bakım veren yer ya da kişi (anne,
akraba, çocuk bakıcısı ve kreş) ile çocuğun bilişsel ve dil gelişimi arasındaki
ilişkiye bakılmış, tek sözcük çıkarma tüm bakım gruplarında fark göstermezken,
değişik sözcük kombinasyonlarının kreş grubunda en düşük olduğu dikkati
çekmiştir. Çocuğa bakım verenin sürekliliği ve aynılığının yanıt dilinin
gelişiminde önemli vurgulanmış; kreş çocuklarındaki düşük yanıtlılık düzeyi,
bakım veren ekibin değişmesi ile ilişkili bulunmuştır.
Bebeğin genel durumunun huzursuz olması, ağlama süre ve şiddetini
artırmakta ve anne-bebek uyumunu olumsuz etkilemektedir. Annenin
bebeği kucaklaması intrauterin ortama benzer bir ortam yaratması yoluyla
bebeğin ağlama ve huzursuzluğunu azaltır. İlk yılın sonunda ağlama davranışının
düşük olması ile diğer iletişimsel davranışların fazlalığı arasında ilişki
olduğu bildirilmiştir. Bebeğin uyarılarına annenin yanıtlılığının bebekteki
güven duygusunu destekleyerek iletişimin gelişimine olumlu katkıda bulunduğu
sonucuna varılmıştır. Bebekleri ağladıklarında annelerin gösterdikleri
davranışlar ve bebek üzerindeki rahatlatıcılığı araştırıldığında, ilk 3
aylık dönemde annelerin en fazla kucağa alma davranışı gösterdikleri ve
bebekler üzerinde de en rahatlatıcı davranışın kucağa alma olduğu görülmüştür.
Bu dönemde annelerin gösterdikleri diğer davranışlar sırası ile konuşma
ya da ses çıkarma, besleme, yaklaşma ve dokunma, emzik ya da oyuncak sunma,
odaya girme, rahatsızlık veren uyarıyı engelleme olup; kucağa alınmasından
sonra bebeği en çok rahatlatan anne davranışları ise sırası ile besleme,
emzik ya da oyuncak sunulması, odaya girme, dokunma ve yaklaşma, ses çıkarmadır.
İlk yılın son 3 ayında ise belirtilen anne davranışlarının sıklık sırası
değişmezken miktarları azalmakta ve odaya girme ve diğer davranışların
miktarı artmaktadır. Bebek üzerinde ise bu dönemde konuşma, dokunma-yaklaşma
ve odaya girmenin rahatlatıcılığı artmaktadır.
Annelerin 1 yaşındaki çocukları ile oyuncaklı ve oyuncaksız ortamlardaki
konuşmaları video kaydı ile incelemiş ve anne konuşmalarındaki isim ve
fiil kullanımındaki dağılıma bakmıştır. Oyuncak oynarken isim türü sözcükler
daha fazla iken, oyuncaksız ortamda fiillerin daha fazla kullanıldığı dikkati
çekmiştir. Annelerin çocuklarını daha çok isim söylemeye teşvik ettikleri
belirtilmiştir. Oyun sırasında kullanılan isim tipi sözcüklerin sıklığı
ile çocukların ilk 50 sözcükleri içinde isimlerin yer alış sıklığı arasında
anlamlı bir pozitif ilişki olduğu bildirilmiştir. Bu dönemde bebek ve bakıcısı
tarafından oynanan "cee" oyunu, nesne, oyuncak ve beden parçalarını isimlendirmek
gibi oyunların dil gelişimi ve sözel etkileşimi olumlu etkilediği belirtilmektedir.
Annenin oyuncak oyunu sırasında, özellikle bebeğin dikkatini toplamaya
yönelik davranışları ile bebeğin dil becerileri arasında güçlü bir
ilişki olduğu belirtilmiştir.
Cinsiyet
14 kız, 14 erkek bebeğin 6, 9, 12. aylarda 4 dakikalık serbest
oyun sırasında anneleri olan etkileşimleri gözlenmiş, annelerin yanıtlılığı
ve bebeklerle ilişki başlatma atak sayılarında yaş ya da cinsiyet farkı
bulunamamıştır. Oyuncak aracılığı ile kurulan iletişimde cinsiyet farkı
saptanmazken annelerin yalnızca konuşarak kurdukları iletişime kızların
yanıtlarının daha fazla olduğu ayrıca kız bebeklerin sözel uyaranlara,
erkeklerin ise görsel uyaranlara daha fazla tepki verdikleri dikkati çekmiştir.
Ayrıca annelerin kız çocukları ile daha çok konuşarak erkek çocukları ile
ise dokunarak iletişim kurdukları görülmüştür.
Aile Yapısı ve İki Dillilik
Aile içindeki birey sayısı arttıkça çocukların konuşma konusunda
daha yavaş oldukları aktarılmış, bunun nedeninin ise kalabalık aile ortamında
erişkinlerin bebekle konuşmaya daha az zaman ayırabilmeleri olabileceği
ileri sürülmüştür. Ergen ve erişkin yaştaki annelerin 6 aylık bebekleri
ile beslenme ve oyun sırasındaki etkileşim biçimlerinin çalışıldığı bir
araştırmada beslenme sırasında küçük yaş grubundaki annelerin bebekleri
ile daha az konuşup, daha az olumlu tutum sergiledikleri, oyun sırasında
ise daha az sabır ve yaratıcılık gösterdikleri dikkati çekmiştir. İkiz
kardeşlerin ise birbirleri ile iyi bir iletişim gösterdikleri ve erişkinlerle
iletişime girmeye daha az gereksinim duydukları ve konuşmaya daha geç başladıkları
belirtilmektedir.
İki ayrı dilin konuşulduğu ortamlarda yaşayan ya da iki dil öğrenmek
zorunda kalan çocuklar başlangıçta tek dili öğrenen çocuğa göre daha yavaş
bir gelişim gösterirler. Küçük çocukların yabancı dilin ses ve duyuş özelliklerine
karşı çok keskin bir kulakları olduğu, daha ileri yaşlarda ise çocukların
ve büyüklerin dil öğrenirken daha çok dilbilgisi, kavram ve anlam üstünde
durdukları ve bu nedenle ikinci bir dilin öğrenilmesinde küçük çocukların
daha üstün bir durumda oldukları ileri sürülmektedir.
Sosyokültürel ve Sosyoekonomik Etkenler Dört aylık
bebekler ile yapılan bir çalışmada yüksek okul mezunu annelerin lise mezunu
annelere göre daha az tensel uyaran içeren sözel iletişim kurduklarını
ve yüksek okul mezunu annelerin bebeklerinin, lise mezunu anne bebekleri
ile karşılaştırıldığında dil gelişimlerinin daha hızlı olduğu aktarılmıştır.
Eğitim düzeyi düştükçe fiziksel uyaran, eğitim düzeyi yükseldikçe sözel
uyaranın arttığı dikkati çekmiştir. Anne eğitim düzeyi arttıkça bebeğin
gelişimsel test puanlarının da yükseldiği belirtilmektedir. Annelerin bulunduğu
bir ortamda orta sosyal sınıfa ait bebeklerinin alt düzeye göre yedi
kat daha fazla ses çıkardıkları aktarılmıştır. Sosyoekonomik durum yönünden
farklı olan çocuklar toplam konuştukları sözcük sayısı ve ortalama cümle
uzunluğu açısından karşılaştırıldıklarında 7-36 aylık yaşlarda geniş farklılıklar
göstermişlerdir. Bu çocukların toplam konuştukları sözcük sayısı ve ortalama
cümle uzunluğu ile ebeveyn eğitimi, mesleği olması ve gelir düzeyi gibi
sosyoekonomik değişkenler arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Yedi
yıl sonra ilkokulda bu çocukların sözel becerileri ve akademik başarılarının
(okuma ve heceleme) 7-36 aylık döneme ilişkin sosyoekonomik durum ve dil
ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Sosyal sınıf farklılıklarının ilk bir
yıldaki anne-bebek ilişkisi üzerine etkisinin çalışıldığı bir diğer araştırmada
ise orta düzey ve alt düzeyden anneler ve 10 aylık ilk kız bebekleri ev
ortamında gözlenmiş, fiziksel temas, sınırlamalar ve sözel olmayan etkileşim
alanlarında sosyal farklılıkların etkisi son derece az iken, erken sözel
davranışların orta düzey grubundaki annelerde daha sık olduğu gözlenmiştir.
Bu sonuç daha alt sosyal düzeyden olan annelerin bebeğin başkaları ile
iletişim kurabilme kapasitelerine daha az inandıklarını ve onlarla sözel
iletişime girmeye çalışmayı değerli bulmadıklarını düşündürmüştür.
Çocuğun yaşıtlarının da bulunduğu oyun ve eğitim gruplarına katılımı,
kitap okuma, gezip görme ve düşüncelerini söylemeye teşvik yönünde sağlanan
fırsatların sosyokültürel ve sosyoekonomik durumu iyi olan ailelerde daha
fazla olması bu ailelerde yetişen çocukların daha erken ve düzgün konuşması
ile ilişkilendirilmiştir.
Sonuç olarak tüm bebekler dili öğrenmeye öncelikle kullanılan
dildeki sesleri öğrenmekle başlarlar. Seslerden hecelere, cümlelere ve
dilin tam olarak anlaşılmasına dek süren süreç içinde sıra değişmezken,
gelişimin hızı tüm bu etmenlerden etkilenmektedir.
Kaynaklar
1- Bee H: The development of language. The developing child.
Harper Collins College Publishers. Sixed edition. 1992, s: 295-336.
2- Jersild AT: Çocuk psikolojisi. Günce G (çev). Ankara Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Yayınları
3. Lewis M: Clinical Aspects of Child development. Second ed. Lea&
Febiger, USA, 1982.
4- McLean LKS: Communication development in first two years of
life: A transactional process. Zero to Three: 11:1:13-19, 1990.
5- Miller R: Development from one to two years: Language acquisition.
Basic Handbook of Child Psychiatry. JD Noshpitz (ed). Basic Books, Inc.,
Publishers New York 1979, S: 127-144.
6- Mussen PH, Conger JJ, Kagan J, Huston AC (eds): Child Development
and Personality. Seventh ed., Harper Collins Publishers,1990, s: 89-377.
|