Dr. Sadık Akşit*
* Doç.; Ege Üniv. Tıp Fak. Pediatri
Anabilim Dalı
Hekim çocuğu muayene eder, gerekli ilaçları yazar. Anne reçeteyi
eline alır, tam kapıya doğru yönelmişken birden duraklar.. Biraz da sıkıla
sıkıla:
-Şey, doktor hanım, söylemeyi unuttum, bu çocuk son zamanlarda
çok aksi oldu, ödevlerini yapmıyor, kızsak da dövsek de bizim söylediklerimizin
tersini yapıyor, acaba ne yapalım, nasıl davranalım?
İşte bu kez sıkılma sırası doktora gelmiştir. "Bu soru da
nereden çıktı şimdi?" diye geçirir içinden. Altı yıllık tıp eğitimi sırasında
(hatta dört yıllık pediatri uzmanlık eğitimi sırasında bile) çocukların
davranışları ile ilgili konularda doğru dürüst bir eğitim verilmemiştir
ona. Oysa meslek yaşamında belki hiç karşılaşmayacağı bilmem ne sendromu
hala aklındadır. Gerçi, kendi merakı nedeniyle, bu konularla ilgili bir-iki
kitap okumuştur. Ancak yine de kafasında tam bir netlik oluşmamıştır. Anneye,
çocuğun durumuyla ilgili bir kaç cümle söyler, ama sonradan "Acaba doğru
şeyler söyledim mi?" diye kendisi de huzursuz olmuştur. "Bu konuyu en kısa
zamanda okumalıyım" diye söylenir kendi kendine.
Yukarıda öykülenen
durum her birinci basamak hekiminin başına zaman zaman gelmektedir. Ülkemiz
koşullarında çoğu yerde psikolog desteği alabilmek olanaklı değildir. Bunun
için her hekimin çocukların davranışsal sorunları konusunda da temel bazı
bilgileri olması zorunludur.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişim yalnızca bilgi alışverişi
anlamına gelmez. Bu ilişkide, aynı zamanda karşılıklı duygu ve düşüncelerin
aktarımı da söz konusudur. İletişim denilince çoğu insanın aklına konuşmak
gelir. Oysa ki burada konuşmaktan daha önemli olan ve belki de en zor öğrenilen
şey dinlemektir.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişimin ilk temelleri bebeklik
döneminde atılır. Bebeğin kendilerine gülümsediğini gören anne ve baba
da ona gülümseyerek ve konuşarak karşılık verirler. Bu bebeği daha da mutlu
eder. İyi gözlemci olan ve bebeğin diyalog isteğini fark eden anne-babalar
bu konuda daha başarılı olurlar. Anne-baba ve çocuk arasındaki mesaj alışverişi
yalnız konuşulan sözcüklerle sınırlı kalmaz, onların ötesinde anlamlar
taşır. Karşılıklı bilgi alışverişinden başka duyguları da paylaşırlar ve
birbirlerine destek olurlar. İyi iletişim kurmayı başarabilen aileler yaşamlarındaki
acı-tatlı tüm olayları ve sorunları paylaşmayı bilen ailelerdir. İyi iletişim
kurmak için çocukla yalnızca konuşmak yetmez; aynı zamanda, ona hareketlerle
duyguların da hissettirilmesi, yani vücut dilinin de kullanılması gerekir.
Bu da zamanla öğrenilebilen bir durumdur.
Çocuk, iletişimi
de genellikle anne-babadan öğrenir. Kendi anne ve babası küçükken ona nasıl
davrandılarsa, onlar da çocuklarına genellikle benzer biçimde davranırlar.
Ancak ne yazık ki, çoğu zaman anne-babaların çocuklarına bu konuda iyi
bir örnek olabildiklerini söylemek zordur. Anne-baba belirli aralıklarla
çocuklarıyla kurdukları iletişimi değerlendirmeli ve özeleştiri yapmalıdır.
Kendi anne-babalarının olumlu ve olumsuz yönlerini anımsamalı ve bunların
kendileri üzerindeki yansımasını bulmaya çalışmalıdır. Böylelikle karşısındakini
dinlememe ve yapıcı değil kırıcı tarzda eleştirme gibi kötü huylarını daha
kolaylıkla bırakabilir. Eğer bu yapılabilirse anne-babalar çocuklarıyla
daha iyi bir iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda onlara iyi bir örnek
de olurlar.
Anne-babanın okul çağındaki çocuklarıyla iletişiminde çok sık
yaptığı
bazı hatalar vardır.
Aşağıda bu hatalardan bazı örnekler verilmiştir:
Emrivaki konuşmak “Bunu söylediğim gibi yapacaksın, yoksa...”
Ders vermek “Ben çocukken senin yaptığın işin iki katını yapardım.”
Eleştirmek “Bugün her şeyi berbat yapıyorsun.”
Alay etmek “Bu yaptığın çok aptalca bir şeydi.”
Küçük düşürmek “Senin yaşındaki bir çocuğun bunu bilmesi gerekir.”
Çocukla iletişim kurarken ona olumlu bir bakış açısıyla yaklaşılmalı
ve gerektiğinde onurlandırılmalıdır. Örneğin, "Bugünkü matematik ödevlerini
çok güzel çözdün." gibi takdir söylemleri kullanılabilir. Ancak bunu yaparken,
anne-baba onu ‘kendi görmek istediği biçimde davrandı’ diye yapmamalıdır.
Onun etkinliklerine çok karışmadan, onu olduğu gibi kabul ettiğini göstermelidirler.
Örneğin, resim yapmakta olan bir çocuğa hangi boyaları karıştıracağını
göstermek yerine, karışmadan onu izlemek çocukta doğru şeyler yaptığı hissi
uyandıracaktır.
İyi bir iletişimin koşulu: Dinlemesini bilmek
Çocukla iyi bir iletişim kurabilmek için ondan gerekli mesajların
alınması gerekir. Bu da ancak dinlemekle sağlanır. Anne-baba iyi
bir dinleyici olabilirse çocuk için de iyi bir model oluşturacaktır.
Aktif dinleme, iletişimin önemli bir parçası olup, iletişim kanallarının
açık tutulmasıdır. Bir başka deyişle, anne-babanın çocuğun duygu ve düşüncelerini
söyleme isteğini fark etmesi ve onu dinlemeye hazır olduğunu belirtmesi
anlamındadır.
Aktif bir dinleyici olmak için şunlara dikkat edilmelidir:
-
Dinlemeye yeterince zaman ayrılmalıdır. Çevrede dikkati dağıtacak etmen
olmamalıdır. Akşam yemeği sırasında ya da yatmadan önce genellikle konuşma
için en uygun zamanlardır.
-
Anne-baba konuşma sırasında kendi düşüncelerini bir kenara bırakıp çocuktan
gerekli mesajları almaya çaba göstermelidir. Bunun için tüm dikkatlerini
ona vermeli, kendilerini bir an için onun yerine koyarak onun hissettiklerini
anlamaya çalışmalı ve onun düşüncelerine değer verdiklerini hissettirmelidirler.
-
Çocuğu dikkatle dinleyip onu anladıktan sonra, biraz daha yumuşak bir söylemle
aynı şeylerin çocuğa yinelenmesine yansıtmalı dinleme yöntemi denir. Fakat,
bu çocuğun söylediklerini papağan gibi yinelemek biçiminde olmamalıdır.
Çocuğun söylediği şeylerin her zaman tam ve doğru mesajlar olmayabileceği
ve bunların altında yatan değişik korku ve endişelerin olabileceği akılda
tutulmalıdır. Bu duyguları sözcüklerle belirtmek için konuşma arasına girilerek
"sanki bana biraz korkmuşsun... üzgünsün... kızgınsın ... gibi geldi" gibi
cümlelerle altta yatan duygular öğrenilebilir.
-
Çocukla konuşurken göz teması çok önemlidir. Onun söylediklerine ilgi gösterildiğini
belirtmek için arada bir baş sallayarak onaylamak ya da "evet.. anlıyorum...
yaaa" gibi karşılıklar vermek çocuğun konuşmasını sürdürmesini destekleyecektir.
-
Anne-babalar kendi beklentileri ya da düşüncelerine uymasa bile çocuğun
konuşmasını kesmeden, sabırla ve eleştirmeden dinlemelidir.
-
Çocuğun karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesi için ona fırsat tanımalı,
bu yönde yüreklendirmeli, ancak uygun biçimde ona yol da göstermelidir.
Anne-baba aktif dinlemeyi öğrendikçe çocuğun duygularını daha iyi
anlayabilecek ve aralarında sıcak bir köprü kurulacaktır. Çocuk kendi sorunlarını
kendisi çözdükçe, duygu ve davranışlarını daha iyi denetleyecek ve başkalarını
da daha iyi dinlemesini öğrenecektir. Çocuk karşısındakini dinleme alışkanlığı
kazandıkça, zaman zaman bu davranışı için güzel sözlerle onurlandırılmalı,
hatta küçük hediyelerle ödüllendirilmelidir.
Anne-babanın kendisinin de aktif olarak dinleyip dinlemediğini anlamasına
yarayan bazı ipuçları vardır. Eğer anne ya da baba konuşmadan sıkılmış,
dikkati dağılmış, çocuk yerine başka yerlere bakıyor ya da çok zaman yitirdiğini
düşünmeye başlamışsa o sırada aktif olarak dinlemiyor demektir.
Çocuklarla konuşma yöntemleri
Anne-baba çocukla konuşurken ona karşı yargılayıcı ve suçlayıcı
olmamalı, olumlu bir diyalog kurmaya çalışmalıdır. Bu diyalog, çocuğun
herhangi olumsuz bir davranışını düzeltirken "sen" mesajı yerine "ben"
mesajı kullanılarak sağlanabilir. Aşağıda bir kaç "ben" mesajı örneği verilmiştir:
-Okurken daha çok sessizliğe gereksinimim var.
-Masamı en son kullanan toplamadığı için aradığım şeyleri bulamıyorum.
-Çok yorgunum, mutfağın toplanması için yardıma gereksinimim
var.
"Ben" mesajları, aslında "sen" mesajları ile aynı şeyleri söylemesine
karşın, tehdit içermediğinden, çocuk tarafından daha kolay kabul edilecektir.
Böylece, örneğin babasına "sesimin seni rahatsız ettiğini fark etmedim"
ya da annesine "yorgun olduğunu söylemen iyi oldu, sana yardım edeyim"
gibi yanıtlar verecektir.
"Sen" mesajlarına örnek:
-Bir daha bunu sakın yapma.
-Beni çok kızdırıyorsun.
-Neden dikkat etmiyorsun?
Bu mesajlar daha bir çocuğa yönelik olduklarından, çocuk kendini
savunmak zorunda hissedecek, o da benzer karşılıklar verecek ve böylece
de etkili bir iletişim olanağı ortadan kalkacaktır.
Bundan daha da kötüsü çocuğu küçük düşürücü konuşma biçimidir.
Eğer çocuğa sürekli olarak onun kötü, aptal ve düşüncesiz olduğu biçiminde
mesajlar verilirse, yalnız çocukluk döneminde değil, belleğinde o biçiminde
yer ettiği için sonra ki yıllarda bile birey kendini o biçiminde algılayabilir
ve toplumla olan ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir.
Doğal olarak, her çocuk "ben" mesajlarını başlangıçta algılamayabilir
ve bu yöntem yararlı olmayabilir. Bu durumda bile, belki başka bir biçimde
ya da daha değişik bir ses tonuyla, "ben" mesajları verilmesi sürdürülmelidir.
Çocuğa bu mesajları algılaması için biraz zaman tanımalıdır. Konuşurken
ses tonunun verilmek istenen mesaja uygunluk göstermesi de çok önemlidir.
Eğer anne ya da baba kendi sorunlarını konuşmaya yansıtırlarsa verilmek
istenen mesaj tam algılanmayabilir.
Anne-baba, çocukların huylarına göre bazı ufak tefek değişiklikler
olsa bile, bütün çocuklarına eşit davranmalı ve ayrım gözetmemelidir.
Anne-baba ile çocuklar arasındaki iletişim bozukluğunun olası
nedenleri
-
Verilmek istenen mesaj anne-baba ya da çocuk tarafından yanlış algılanabilir.
-
Anne-baba ile çocuğun huyları birbirleri ile uyuşmayabilir.
-
Anne-babanın konuşma tarzı çocuğun öfkelenmesine ve tepki göstermesine
neden olabilir. Örneğin, ortaokul çocukları bazen anne ya da babalarının
sürekli yargılayıcı ve emrivaki konuştuklarından, kendilerini hiç anlamadıklarından
ve konuşmalarını ikide bir kestiklerinden yakınabilirler. Eğer böyle bir
durum söz konusu ise, anne-babanın kendi konuşma tarzlarını da tarafsız
olarak gözden geçirmesi ve dinlemesini öğrenmesi yararlı olacaktır. Yoksa
çocuk bu konuşma biçimini başka kimden öğrenmiş olabilir?
-
Çocukta kekemelik gibi düşüncelerini açıklamasına engel olan bir konuşma
bozukluğu olabilir.
-
Anne-baba ya da çocuğun zihnini meşgul eden düşünceler, endişeler ve stres
iyi bir iletişim kurulmasını engelleyebilir.
-
Konuşmak için uygun bir zaman ve yer seçilmemiş olabilir. Okuldan yorgun
olarak gelmiş çocukla sorunları konuşmak yerine, çocuk yemek yedikten ve
biraz dinlendikten sonra konuşmak çok daha yararlı olur.
-
Konuşmak için kimsenin olmadığı, sakin bir yer seçilmelidir.
Sonuç ve Öneriler
"Çocuk uykuda sevilir" kuralını önceki kuşaklardan olan hemen
herkes iyi bilir. Yoksa, çocuk şımarır ve babanın otoritesi sarsılır (!)
Eski zamanlarda, çoğu ailede baba ile çocuk arasındaki diyalog (elçi!)
anne tarafından sağlanırdı. Ülkemizin sanayi ülkesi olma yolundaki adımları,
hızlı kentleşme ve medyanın önemli etkisi sonucunda eski büyük ailelerin
yerini çekirdek aileler almakta, feodal dönemin özelliklerinden olan babanın
mutlak otoritesinin sarsılması ile birlikte baba ile çocuk arasında da
daha sıcak ilişkiler kurulmaktadır. Ama yine de çoğu ailede erişkinlere
tanınan söz hakkı nedense bugün bile çocuktan esirgenmektedir. Birer anne-baba
olarak çocukların bize saygılı davranmasını istiyorsak, bizim de onları
saygıyla dinlememiz ve olayları bir de onların gözüyle bakarak onları anlamaya
çalışmamız ve hekimler olarak da bunu tüm anne ve babalara anlatmamız gerekir.
Kaynaklar
1- Hetznecker WH, Forman MA. Psychologic disorders
- assessment and interviewing. In: Behrman RE, Kliegman R, Arwin AM (eds).
Nelson Textbook of Pediatrics. Philadelphia: W.B. Saunders Co., 1996.
2- Schor EL. Caring for your school-age child.
New York: Bantam Books, 1995.
3- Yörükoğlu A. Çocuk ruh sağlığı. Ankara: Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 1986.
|