......... İŞ HUKUKUNUN ESNEKLEŞTİRİLMESİ

Av. Murat ÖZVERİ
Selüloz - İş Sendikası

Genel olarak esnek üretim, bir alt başlığı olarakta İş Hukukunun Esnekleştirilmesi, değişim, küreselleşme ve rekabet kavramlarının anahtar rol oynadığı bir denklemin mutlak, değişmez sonucu olarak sunulup tartışılmaya başlanmıştır.
Bu sunuşa göre; yüzyılın son çeyreğinde yaşanan "değişim" küreselleşmeyi, küreselleşme artan ve içeriği de değişen rekabeti doğurmuş, rekabet edebilmek için ise esnek üretim ve onun "esnek" sözcüğü ile başlayıp sıralanan bir dizi alt başlığı zorunlu kılmıştır. "Değişim", "küreselleşme" ve "rekabet" bu denklemin gerçeklik oldukları tartışılmayan temel ayaklarını oluşturmaktadır.
İş hukukunun esnekleştirilmesini savunanlar bir yandan yürürlükte bulunan çalışma mevzuatının kimi maddelerini örnekleyerek mevzuatın esnek üretimin, gereklerine uygun olmadığını iddia ederken, bir yandan da iş hukukunun temel felsefesine, iş hukukunu şekillendiren, onu tanımlayan özüne karşı çıkmaktadırlar.
Bu konuda bir diğer yaklaşım ise; esnek üretime bağlı yeni üretim tekniklerinin ortaya çıkardığı ve var olan mevzuatın çözüm üretmekte yetersiz kaldığı yeni istihdam biçimlerine, yeni sorunlara işaret ederek, iş hukukunun, bu sorunlara yanıt verebilecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu iki yaklaşım arasındaki temel fark ise birincisinin iş hukukunun özünü oluşturan "işçiyi koruma" ya da daha genel anlamıyla sosyal koruma ilkesini tartışmaya açarken ikincisinin birinci yaklaşımının tam aksine, esnek üretimin ortaya çıkardığı yeni sorunlara, sosyal koruma ilkesinden ödün vermeden bu ilkenin esprisine uygun bir değişimi savunmasıdır.
İş hukukunun temel felsefesinin de değiştirilerek esnekleştirilmesini savunan işveren çevrelerinin var olan mevzuatta esnek üretimin önünde engel olarak gördükleri hükümlere bakıldığında, aslında anılan bu maddelerin iddia edildiği gibi ve iddia edildiği ölçüde katı hükümler olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında işveren çevreleri de gereğinden fazla iş güvencesi getirecek, işe almayı ve işten ayrılmayı zorlaştıran yasa maddeleri olarak saydıkları İş Yasası'nın 13, 14, 17, 24 ve Sendikalar Yasası'nın 29, 30, 311 maddeleri ile iş sürelerinin esnekleştirilmesinin önüne engel olarak gördükleri İş Yasası'nın 35, 61 maddelerinin hiç birisinin yeterli düzeyde iş güvencesi sağlamadığını, ihbar öneli ve kıdem tazminatını vererek hiçbir neden göstermeksizin fesih hakkının bulunduğunu bildirimsiz fesih düzenleyen İş Yasası'nın 17. maddesiyle işçinin yargı yoluna başvurması durumunda haklı çıkarsa dahi işe iadesinin olası olmadığını, toplu işten çıkarılmaları düzenleyen 24. maddenin her zaman önce yeteri kadar asgari ücretle işçi alıp, sonra gereği kadar işçi çıkartarak aşılabildiğini, Sendikalar Yasası'nın 31. maddesiyle sadece işyeri sendika temsilcileriyle sınırlı bir güvence getirildiğini, iş süreleri açısından önlerindeki tek engelin saptanabilmesi koşuluyla sadece fazla mesailer olduğunu, kısaca Türk iş hukukunun aslında teknik olarak belki de gereğinden fazla esnek olduğunu bilmektedirler. Bu maddelerin hiçbiri işverenlerin esnek uygulamaları karşısında ciddi anlamda engel çıkartacak hükümler içermemektedir. Yukarıda sayılan, işverenlerin birazda zorlamayla bulmaya çalıştıkları bu sözüm ona katı hükümler konunun ayrıntısını oluşturmaktadır.
Aslında, iş hukukunun esnekleştirilmesi tartışmasında konunun özünü, iş hukukunun temel prensiplerinden birisi olan sosyal koruma ilkesinin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği, TİSK Yöneticilerinin deyimiyle "işçiyi koruma amacı taşıyan iş hukuku normlarının konulduğu 2. dönem(den) iş hukukunda esneklik arayışlarının geliştiği 3. dönem(e)"geçilip geçilmeyeceği sorunu oluşturmaktadır.
Gerçekten de, eğer bu tartışmada iş hukukunun müdahaleci dönemine ait, "işverenin elindeki gücü daima işçinin aleyhine kullanacağı"2 anlayışının ürünü olarak nitelendirilen işçiyi koruma ilkesinden rekabet, küreselleşme ve değişim adına ödün vermeyi kabul ederseniz, iş hukukunu emredici kurallardan arındırarak, hizmet akitleriyle İş Yasa'sındaki ya da Toplu İş Sözleşmelerindeki hükümlerin aksinin kararlaştırabileceği hükmünü getirerek3 olabilecek anlaşmazlıkları "kökünden" çözmüş olursunuz.
Artık İş Yasası'nın şu veya bu maddelerinin değiştirilmesi de kendiliğinden önemini yitirecektir. Her sorun tıpkı yüzyılın başında olduğu gibi hizmet akitleriyle çözülecektir.
Her ne kadar bu görüşü savunanlar esnekliğin "işçiye zamanını daha iyi kullanma imkanı sağlarken, işveren açısından da düşük maliyet, verimlilik, kalite ve uluslararası rekabet edebilme avantajı"4 sağlayacağını, istihdamı artıracağını, işçilerin kendilerine en uygun işi bulmalarını sağlayarak işte doyum ve sorumluluğun artacağını5 söyleseler de, söylediklerine kendilerinin de fazla inanmadıklarını, iş hukukunun sonuçta işçilere çok iyi şeyler getirmeyeceğini, esneklik talebiyle aslında, iş hukukunun temel prensibini, sosyal koruma ilkesini ortadan kaldırmayı hedeflediklerini "dünyada salt işçinin korunması için yasalar dönemi geçmiştir dünyada işletmenin ayakta durmasına dönük yasalar dönemi içerisindeyiz"6 sözleriyle kabul etmişlerdir. İş hukukunda sosyal koruma ilkesine dayalı müdahale döneminin sona erdiğini belirterek yaşadığımız dönemi "iş hukukunda esneklik arayışlarının geliştiği”7 bir dönem olarak tanımlamışlardır.
Aslında esnek üretimin "özünde gerek kar hedefleri doğrultusundaki hareketlerinde, gerekse çalışanlarla ilişkilerinde, işverenin özerkliğini arttıracak, böylece sermayeyi endüstriyel kurallardan ve örgütlü işçi hareketinin kısıtlamalarından kurtaracak bir olanaktan başka bir şey"8 olmadığı, esnek üretimin işgücü piyasalarında parçalanmayı beraberinde getirerek işçiler arasında rekabeti arttırdığı, göreli olarak iş güvencesine sahip çekirdek bir işgücünün etrafında güvencesiz, örgütsüz bir işgücü kitlesi yarattığı, firma bağlılığının gönüllükten çok sistemin firmadan kopuşa asla izin vermeyen acımasız kurallarıyla sağlandığı sistemin uygulandığı Japonya'da ortaya çıkmıştır. Nitekim "Japon imalat sektöründe prodüktivite 1975-1985 yılları arasında % 117,3 artarken reel ücret artışı sadece % 5,9 olmuştur"9
Öte yandan, sanayi devrimi nasıl yeni bir sınıfın, yeni çalışma ilişkilerinin doğmasına yol açmışsa, "değişim", "küreselleşme" ve kalite-fiyat-çeşitlilik ekseninde rekabet olgusu da 70'li yıllarda bunalıma giren kapitalizmin önüne "esnek üretimi" bunalımı aşmanın yeni bir olanağı olarak çıkarmış ve sermaye bu olanağı oldukça başarılı bir şekilde topluma bir zorunluluk gibi sunarak hayata geçirmeye başlamıştır. Sermaye için krizden çıkmanın bir yolu olarak kullanılan küreselleşme, tıpkı yüzyılın başında sanayi devriminin ortaya çıkardığı sosyal sorunlara benzer sorunlar doğurmuştur. Küreselleşmenin en önemli savunucusu olan Dünya Bankasının Başkanı James Wolfensohn''un saatli bombaya benzeterek10 açıkladığı bu sosyal sorunlar karşısında var olan çalışma mevzuatı önemli ölçüde etkisiz kalmaktadır.
Gerçektende, işverenlerce "katı" olmakla eleştirilen iş yasamızda esnek çalışmanın en yaygın biçimi olan kısmi süreli çalışma, eve iş verme gibi atipik istihdam biçimleri düzenlenmemiştir.
Daha somut olarak ifade etmek gerekirse, İş Yasası'nda işçi ve işverenin günlük çalışma süresinin altında bir çalışma süresi belirlemelerine hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Ancak, kısmi süreli çalışan bir işçi yasal asgari ücretten nasıl yararlanacaktır, yıllık izin ücreti nasıl olacaktır, fazla mesayi süresi haftalık 45 saate göremi yoksa karşılıklı olarak hizmet aktiyle kararlaştırılan süreyi aşıp aşmamasına göremi belirlenecektir, kısmi süreli çalışan işçinin hafta tatilini hak etmesi için haftanın 6 günü çalışma koşulu varken, bu işçiler hafta tatili haklarından nasıl yararlanacaklardır. Bu benzeri konular ile "Bir ya da birkaç işyerinde kısmi süreli çalışmalar yapan bir işçinin İş Yasasındaki haklardan hangi ölçülerde yararlanabileceği ciddi sorunlar yaratmaktadır."11 Sorun sadece kısmi süreli çalışmayla da sınırlı değildir.
"Evde iş yapanlar düşük ve düzensiz ücret alırlar, parça başı üretim veya parça başı ücretle gelişen bütün olumsuzlukları yüklenirler. Asgari kazanç garantileri yoktur. İkramiye alamazlar, çalışma koşulları denetlenmez, aydınlanma, ısınma gibi masraflarını kendileri üstlenirler.
Tipik olmayan istihdam altında çalışanlar mesleki ilerleme ve mesleki ilerlemeye bağlı ücret artışından yoksundur. Yapılan araştırmalara göre çoğu yükselmek istemekte ama buna imkan bulamamaktadır.
Özellikle kadınlar açısından mesleki eğitim imkanları kapalıdır. Çocuk sahibi olan ve kısmi çalışmaya geçen bir kadın işçi yaşam boyu ücretinin %30'unu yitirmektedir.
“Koruyucu mevzuat açısından, tipik olmayan istihdam altında çalışanlar feshe karşı korunma, kıdem tazminatı, yazılı sözleşme hakkı, analık sigortası ve analık halinde işe dönme hakkı, mazeret izni, işçi sağlığı-iş güvenliği gibi haklardan yoksun oldukları gibi üstelik işçi konumunda olduklarını da kanıtlama zorunluluğu içindedirler.”12
İşgücü piyasasının bize göre daha düzenli olduğu işçiyi koruyucu mevzuatın bizden daha gelişmiş olduğu sanayileşmiş ülkelerde dahi işçiler açısından yıkıcı sonuçlar doğuran esnek istihdam, bizim gibi sendikalaşmanın güçsüz ve sürekli kan kaybettiği, kayıtdışı istihdamın kayıtlı istihdamın yarısına ulaştığı, işçinin feshe karşı korunmadığı, işsizlik sigortasının bulunmadığı, var olan yasaların uygulanmadığı, işten atılma korkusuyla çalıştığı süre boyunca işçilerin yasal haklarını kullanmaktan ısrarla kaçındığı, iş kazaları sonucu yaralanmalarda dahi işten atılana kadar tazminat istenilmediği bir çalışma sistemi içerisinde esnek istihdam tam bir kuralsızlığa, bir anlamda 19. yüzyılın başlarına geri dönmeye yol açacaktır.
Ucuz işçilikte rekabet şansının neredeyse hiç olmadığı, işçi ücretlerinde gerilemelerin kesinlikle yatırımlara yol açmadığı, ek istihdam yaratmadığı yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır.13
İş hukuku ortaya çıktığı günden bugüne kadar, çalışma yaşamının dinamizmine koşut olarak sürekli değişen, yenileşen, deyim yerindeyse sürekli oluşum içerisinde olan bir hukuk dalıdır. Bu değişim genel olarak, işçiyi koruma amacıyla uyumlu bir seyir izlemiştir. İşçiyi koruma amacı iş hukukunun hiçbir biçimde terk edemeyeceği, bu hukuk dalını yaratan, iş hukukunu borçlar hukukundan ayırarak ayrı, bağımsız bir hukuk dalı haline getiren ana etkendir. Sermaye çevrelerinin iş hukukunun değiştirilmesi adı altında getirdikleri dayatmalar, bu hukuk dalının ayırdedici temel özelliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen, dolayısıyla da iş hukuku diye bir hukuk dalının varlığını anlamsızlaştıran önermelerdir. Türk iş hukukunun, işçiyi koruma amacını en azından ILO normları çerçevesinde gerçekleştirebildiğini söylemek ise olanaksızdır. Türk iş hukukunun öncelikle bu perspektif içerisinde ele alınarak değiştirilmesi gündeme getirilmelidir.
Özellikle, kısmi süreli, part-time, belirli süreli hizmet aktiyle çalışma, taşeron çalıştırma gibi hızla yaygınlaşan atipik çalışmalara karşı işçiyi koruyucu mevzuat öncelikle çıkartılmalı, bu konuda Yasa'da yeralan boşluk giderilmeli, kayıtdışı istihdamın önlenmesi için ILO'nun 158 sayılı sözleşmesinde öngörülen iş güvencesi kavramı yasalaştırılmalı, işsizlik sigortası çıkartılmalı, iş yaşamının işçinin başvurusuna gerek kalmadan hızlı ve periyodik denetimleri yapılmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği için gerekli önlemleri almayan işverenlere yasada öngörülen komik para cezaları yeniden düzenlenerek yasalara uymamanın yaptırımları, caydırıcılık boyutuna çıkartılmalı, atipik istihdamı özendirici olmaktan çıkartacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Unutulmaması gereken nokta, iş hukukunun işçiyi koruyucu niteliğini zedeleyecek her düzenlemenin iş hukukunun doğasına aykırı olacağı, bu konuda verilecek her ödünün, yüzyılı aşan mücadelenin boşa çıkartılması anlamına geleceğidir. Sorun hukukun değiştirilip değiştirilmemesi değil, iş hukukunun tarihsel gelişimi içerisinde, yüzyıllık mücadele ve kazanılan ana eksenine uygun değişimin devamlılığının sağlanmasıdır.

KAYNAKLAR
1    Erdoğan Karakoyunlu, Türk Çalışma Hayatının Sorunları ve Çözüm Önerileri Toplantısı, İstanbul 23 Haziran 1995 S.40 2 - Münir Ekonomi Çalışma Hayatında Esneklik Kasım 1996 S. 77
3    M Ekonomi a.g.c. S. 62 ve devamı
4    MESS Endüstri İlişkilerinde Son durum Temmuz 1996 S. 43
5     TİSK İnceleme Yayınları No:15 S. 89
6    Refik Baydur Çalışma Hayatında Esneklik İzmir 1994 S. 177
7    Kubilay Atasayar Çalışma Hayatında Esneklik İzmir 1994 S. 315
8    Tülin Öngen İleri Teknoloji ve Çalışma İlişkilerinin Paradigması, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Cilt:50 Sayı:1-2 Ocak-Haziran 1995 Ankara
9    Bkz. Hacer Ansal Esnek Üretimde İşçiler ve Sendikalar, Birleşik Metal-İş Sendikası Kasım 1996
10    Bkz. Ergun Balcı 26 Eylül 1997 -Cumhuriyet
11    Metin Kutsal Türk-İş Hukukunda Esnek Çalışma Konusunda Karşılaşılan Bazı Sorunlar . Petrol İş Dergisi Haziran 1995 S. 14, 15, 16
12    Seyhan Erdoğdu, a.g.e. S. 330-332
13    Bkz. Nurhan Yentür, Ekonomide Durum dergisi Güz 1996 S.70-71

İçincekiler