........ |
İŞYERİ HEKİMLERİNİN İŞ GÜVENCESİ Av. Mustafa GÜLER
TTB Hukuk Bürosu
İşyeri hekimleri, işyerinde, işverene bağlı olarak ve ücret
karşığılında yürüttükleri hizmet sebebiyle hukuksal olarak, hizmet akdiyle işçi
statüsünde çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak 1475 sayılı İş Yasası hükümleri
işyeri hekimleri için de geçerlidir.
İş Yasasında işçilerin işten çıkarılmaları herhangi bir koşula bağlanmış değildir.
Yani işveren işçiyi herhangi bir sebep ileri sürmeksizin işten çıkarma hakkına
sahiptir. İş Yasasında işçinin haksız fesihlere karşı korunması bakımından esas
olarak tazminat ödenmesi üzerine hükümler getirmiştir.
İşçinin haksız fesih ile iş akdinin feshedilmesinde iş-verenin ödemesi gereken
tazminat kıdem tazminatıdır. Kıdem tazminatı İş Yasasının 14. maddesinde düzenlenmiştir.
Buna göre işçinin işyerindeki çalışması bir yıldan fazla sürmüş ve iş akdinin
işveren tarafından haksız feshedilmiş olması durumunda işveren tarafından işçiye,
işyerinde çalıştığı her yıl için 30 günlük brüt ücretin kıdem tazminatı adıyla
ödenmesi gereklidir. Anılan hükümde kıdem tazminatının, diğer koşulların da gerçekleşmiş
olması şartıyla, ödenmesini öngören; işçinin emekliye ayrılması, ölümü,
askerlik ödevi sebebiyle ayrılması vb. sebeplerin bulunması kıdem tazminatının işçinin
yıpranmasının karşılığı olduğunu düşündürecek nitelikte ise de kıdem
tazminatının bu niteliğinin tali olduğunu, esas olarak iş akdinin haksız feshine karşı
işçiyi koruma amaçlı olduğunu düşünü-yoruz.
Haksız olarak işten çıkarmaların önüne geçmek amacıyla İş Yasasında getirilmiş
olan ana hüküm 24. maddede ifadesini bulan, işten çıkarma tarihinden itibaren altı
ay içinde aynı kadroya yeni işçi alma yasağına ilişkin hükümdür. Anılan hüküm,
akdin işveren tarafından haklı bir sebebe dayanmayan feshi ya da işçi taarfından, işin
bir haftadan fazla durmasını gerektiren zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması
sebebiyle feshi halinde uygulama alanı bulur. Akdin işveren tarafından haksız feshi
halinde fesih tarihinden itibaren altı aylık sürede aynı iş için yeni işçi alınması
gerektiğinde işten çıkarılan kişiye noter aracılığıyla tebligat yapılması ve işçinin
işe davet edilmesi gerekir. Noter ihbarının işçiye ulaşmasını izleyen 15 gün içinde
işçinin başvurması halinde işçinin yeniden işe alınması gerekir. Akdin işçi
tarafından işyerinde işin durması sebebiyle feshi halinde altı aylık süre işin
durmasını gerektiren zorlayıcı sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren hesaplanır.
Getirilen düzenleme iş güvencesini sağlamak bakımından önemli görünmektedir.
Ancak hükmün iş güvencesini sağlamak bakımından sadece görüntüyü kurtardığını
itiraf etmek gerekir. Zira, işverene getirilen akit yapma yükümlülüğüne aykırı
dav-ranışın yaptırımı her işçi için 500.000.-TL para cezasıdır. Böylesine
komik ve caydırıcılıktan uzak bir yaptırım karşısında, her ne kadar Anayasa’da
sosyal devlet olduğumuzdan bahsedilmekte ise de, ülkemizde iş güvencesinin olmadığını
söylemek yanlış olmayacaktır.
İç hukuk düzenlemelerinde iş güvencesi kavramına yeterli önem verilmemesine karşın,
Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerinde bu konuya ilişkin ayrıntılı düzenlemeler
yapılmıştır.
09.06.1994 tarih ve 3999 sayılı kanun ile onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası
haline gelmiş olan 158 sayılı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesi işçilerin
haksız feshe karşı korunmasına ilişkindir. Anılan sözleşmede akdin işveren tarafından
feshi halinde, feshin haklı olup olmadığının mahkemelerce tespiti ve haksız fesih
halinde işe iade kararı verilebileceğine ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Böylesine
bir düzenleme iş güvencesinin sağlanmasında mevcut düzenlemelerden farklı, işverenlerin
keyfi olarak işçi çıkarabilmelerini önleyecek, bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Yukarıda belirttiğimiz üzere anılan sözleşme Anayasasının 90. maddesine uygun
olarak TBMM tarafından onaylanmış ve bu suretle kanun hükmüne gelmiştir. Ancak ne
yazık ki 158 sayılı ILO sözleşmesi uygulamada hala gözardı edilmektedir. Sözleşmenin
uygulamada dikkate alınmamasının gerekçesi olarak da sözleşmeye koşut iç hukuk düzenlemelerinin
yapılmamış olması öne sürülmektedir. Oysa Anayasanın 90. maddesi hükmü gereğince
uluslararası sözleşmelerin TBMM tarafından bir kanun ile uygun bulunmasından sonra bu
sözleşmeler kanun hükmündedir.
Son zamanlarda, Yargıtay’ın iş hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar hakkında verilen
kararları denetlemekle görevli 9. Hukuk dairesinin bazı kararlarında 158 sayılı ILO
sözleşmesinin iç hukukumuzun bir parçası olduğundan bahisle anılan sözleşme hükümlerine
uygun olarak yapılan sözleşmelerin İş Kanununun mutlak emredici hükümleri dışındaki
hükümlere aykırılık oluştursa dahi geçerli sayılmasına ilişkin muhalefet şerhleri
yazılsa da henüz kararlar bu yönde çıkamamaktadır.
İş Kanununun 13. maddesindeki işverene iş akdini keyfi fesih hakkı tanıyan hükmün
öğretide de yoğunlukla eleştiriliyor olmasının yanı sıra, işçi örgütlerinin de
bu yönde gösterecekleri çaba sonucunda, 158 sayılı ILO sözleşmesi hükümlerinin
fiilen uygulanacağı umudunu taşıyoruz.
Genel olarak işçiler için kabul edilen bu düzenlemeden başka işyeri hekimleri özelinde
yine ILO’nun 112 no’lu İş Sağlığı Hizmetleri Tavsiye Kararının 15. maddesinde
işyeri hekimlerinin işveren ve işçiden mesleksel ve moral açıdan tam bağımsız
olması gerektiği ve bu bağımsızlığı sağlamak için ulusal düzenlemelerde işten
ayrılma koşullarının belirlenmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Tavsiye kararına
uygun olarak yapılacak düzenlemede işyeri hekimlerinin işyerini sağlık koşulları
bakımından denetledikleri gerçeğinden hareketle iş akitlerinin feshini zorlaştırıcı
iç hukuk düzenlemeleri yapılması gereklidir.
Mevcut durum ve bu durumun kısa zamanda çalışanlar lehine değişmesinin mümkün görünmediği
gerçeği dikkate alındığında, işyeri hekimleri özelinde, yapılması gereken güvenceleri,
sözleşmelere konulacak, feshe bağlanan sonuçları ağırlaştıran hükümlerle (Örneğin
iş akdinin feshini bildirim süresi olan ihbar önelinin İş Yasasında belirtilen sürelerin
üstünde tespit edilmesi) bir parça sağlanabilir. Ayrıca 6023 sayılı Türk Tabipleri
Birliği Yasasının 28. maddesinin III-b bendinde “Oda üyeleri ile işverenler arasında
çıkabilecek ihtilafları uzlaştırmak, icabında hakem usulüne başvurmak” Yönetim
Kurullarının görevleri arasında sayılmıştır. Bu hükümden yola çıkılarak iş
akdinin feshinde Tabip Odalarının hakem rolü oynamasına ilişkin sözleşmelere hüküm
konulması da yararlı olabilecektir.
Bütün bu düzenlemelerin uygulanması ve Tabip Odalarının işyeri hekimlerinin iş güvencesinin
sağlanmasına yönelik etkin rol oynayabilmesi için, işyeri hekimlerinin desteğinin
zorunlu olduğu ise kesinlikle unutulmamalıdır. |