İçlerinde Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB), İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) başkanlığını, Yüksek Onur Kurulu ve Onur Kurulu üyeliklerini de yapmış olan 4 hekime; Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. A. Özdemir Aktan, Prof. Dr. Rezan Tunçay ve Prof. Dr. Şahika Yüksel’e binlerce akademisyenin adıyla yayınlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine  imza attıkları için hapis cezaları verildi.

Yaşanan haksız, hukuksuz ve keyfi süreç karşısındaki tepkiyi ifade etmek üzere TTB ve İTO tarafından 14 Aralık 2018 Cuma günü İTO Cağaloğlu binasında basın toplantısı gerçekleştirildi. Çok sayıda hekim, siyasi parti, meslek odası, demokratik kitle örgütü temsilcisinin destek verdiği basın toplantısına; TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Sinan Adıyaman, TTB İkinci Başkanı Dr. Ali Çerkezoğlu, TTB Genel Sekreteri Dr. Bülent Nazım Yılmaz, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Samet Mengüç, İTO Başkanı Dr. Pınar Saip, İTO Genel Sekreteri Dr. Osman Öztürk, İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Güray Kılıç, Dr. Gençay Gürsoy (2002-2006 dönemi İTO ve 2006-2010 dönemi TTB Başkanı), Dr. Eriş Bilaloğlu (2010-2012 dönemi TTB Başkanı), Dr. Özdemir Aktan (2006-2010 İTO ve 2012-2014 dönemi TTB Başkanı), Dr. Raşit Tükel (2016-2018 dönemi TTB Başkanı) ve Dr. Şahika Yüksel (İTO eski Onur Kurulu Üyesi) katıldılar.

Toplantı Dr. Pınar Saip’in açılış konuşmasıyla başladı. Dr. Saip şunları söyledi; “Biliyorsunuz 2016 Ocak ayında barış bildirisi yayınlanmış, 1400 akademisyen imza atmıştı. Bu bildirinin tehditvari bir şekilde karşılanması sonrasında 1400 akademisyen daha imza atarak bildiriye destek verdiler. İmza atan akademisyenler soruşturmalara uğradı, okullarından kurumlarından öğrencilerinden koparıldılar. Sonrasında da haklarında davalar açıldı. Şu anda yürüyen 529 davanın 63’ünde cezalar kesinleşmiş durumda. Ülkede barış istedikleri ve bu yöndeki bir bildiriye imza attıkları için bu akademisyenler hapis cezalarıyla karşı karşıya. Bu akademisyenlerin 16’sı İTO üyesi. Bizler bu hukuksuz yargılamalara son verilmesini, barış talebinin suç kapsamından çıkarılmasını ve ülkede gerçek bir adalet mekanizması kurulmasını istiyoruz.”

Ardından konuşan Dr. Sinan Adıyaman ise şunları söyledi: “TTB her zaman düşünce ve ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasına, sınırlandırılmasına karşı çıkmıştır, akademisyenlerin ve toplumun ifade özgürlüğünü kullanma hakkının korunmasını istemiştir. Bu hakkın kullanılmasını, baskı altına alınmamasını talep etmekteyiz. Ancak son zamanlarda mesnetsiz suçlamalarla üyelerimiz, akademisyen arkadaşlarımız suçlu  haline getirilmeye çalışılmaktadır. 2016 Ocak ayında 1400 akademisyen bir metni kamuoyuyla paylaştılar, arkasından tepkiler gelmeye başlayınca TTB, TMMOB ile birlikte bir basın açıklaması gerçekleştirdi. O gün yaptığımız açıklamadan bir bölümü tekrar hatırlatmak istiyorum: ‘Hiç kimse düşüncesi, sözleri, okuduğu şiir ya da giyim tarzı nedeniyle hedef gösterilmemeli, suçlanmamalı, cezalandırılmamalıdır… Buradaki anahtar cümle; başka düşünene, başka konuşana, başka giyinene, başka yaşayana tahammül etmek, siyasal ya da fiziki gücümüzü kullanarak onu ezmeye, bastırmaya, yok etmeye çalışmamaktır. Toplumda böyle bir anlayışın yaygınlaşması, ülkede barışın sağlanması bizi eşit, özgür, mutlu yaşayacağımız demokratik Türkiye'ye götürecektir.’ Bu fikrimizin bugün de arkasındayız.”

Dr. Sinan Adıyaman konuşmasının ardından basın metnini kamuoyuyla paylaştı. Basın açıklamasında şunlar dile getirildi: “4 meslektaşımız, Dünya Tabipler Birliği’nin 1947’deki kuruluşundan bu yana çaba harcadığı “hekimlerin Nazi Almanya’sındaki ve başka yerlerdeki uygulamalarının tekrarlanmaması”, iktidarların/güç odaklarının/her türden silahlı gücün savaş politikalarına alet olmama, karşı durma duyarlılığıyla, çatışmasızlığı ve barışı talep etmişlerdir. Şiddeti reddeden düşüncelerini ifade etme haklarını kullanmışlardır.

Bir başka ifadeyle bir insan ve bir hekim olarak insan hakları zemininde, hekimlik etiğine sadık kalarak özgür iradeleriyle bir tutum almışlardır. Dolayısıyla yaptıklarında insanlık yasalarının ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu koşullarda bir suç yoktur. Çatışmasızlık ve barış talebi dün olduğu gibi bugün de, yarın da ısrarla ve barışçıl yol ve yöntemlerle sürdürülecek; bu gerekçelerle suçlananların yanında her zaman dayanışma içerisinde yer alan büyük insanlık olacaktır. İsimlerini övünçle, tekrar söyleyerek, Gençay Gürsoy, A. Özdemir Aktan, Rezan Tunçay ve Şahika Yüksel’e yürekten seslenerek diyoruz ki; bizler de dayanışma için buradayız.”

Basın açıklamasının okunmasının ardından yapılan konuşmalar şöyle oldu:

Dr. Gençay Gürsoy: “Hukukun tedavülden kalktığı bir ortamda bir yargı skandalı üzerinden konuşuyoruz. Geçmişte sıkıyönetim dönemleri yaşadık, o dönemlerde askeri darbelerin kalıcı olmadığı yönünde bir beklenti, umut vardı. Nitekim öyle de oldu. Darbe yapanlar solu buldozer gibi ezdiler, demokratik kazanımları yok ettiler, yapısal değişiklikler yaptılar ama sonunda gittiler. Bu dönemin farkı ise bu yapının bir siyasi rejim inşasıyla sürmesi. Artık yeni bir rejim inşası tamamlanmakta; bu dava bu sürecin örneklerinden sadece birisi. Ben mahkemede yaptığım savunmadan bir bölümü burada tekrarlamak istiyorum: ‘Sayın mahkeme heyeti bu bildiriyi imzalamamın başlıca 2 nedeni var; birincisi onur duyarak başkanlığını yaptığım TTB’nin yüzlerce yıllık geçmişi olan hekimlik değerlerinden süzülüp gelen ve ne yazık ki bu ülkede suç delili sayılan Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur şiarına sadakatle bağlı olan bir hekim olarak, hangi taraftan olursa olsun, en çok yoksul ailelerin çocuklarının ölüp gitmesi karşısında vicdanen sessiz kalamayışımdır.’ Zannediyorum TTB yöneticiliği yapmış olmamın ve Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur cümlesini kullanmanın bedelini 1 yıllık ceza yükseltmeyle ödettirmek istiyorlar. Umuyorum ki bu dönem de geçmişteki benzerleri gibi tarihe karışacaktır.”

Dr. Özdemir Aktan: “Barış metnine imza koyduğumuz için yargılanmamız ülke için bir ayıp. Ama bu süreçte çok güzel olaylara tanık oldum. Barış bildirisine imza atan arkadaşlarımın hiçbiri yaptığından en ufak bir şüphe duymadı. Yargılandığımız mahkemeler zannımca kes, yapıştır kararlarla yürüyor ama bütün bunlar bittikten sonra bu örnek de TTB’nin ve barışı savunan insanların hanesine bir onur ibaresi olarak yazılacak. TTB geçmişten bugüne doğru adımları kararlılıkla attı. Geçmişte idam cezasına karşı duruşumuz, Gezi protestolarında tüm baskılara rağmen ihtiyaç duyan insanlara yardım edişimiz hep böylesi doğru adımlar oldu. Bu adımlara ortak olmaktan onur duyuyorum.”

Dr. Şahika Yüksel: “TTB ve İTO’ya bizi biraraya getirdikleri ve birlikteliğimizi perçinledikleri için teşekkür ediyorum. Mahkemelerde bizleri dinlemeyen ve değersizleştirmeye çalışan insanların karşısında hak aramaya çalışıyoruz. Genelde suç ve ceza arasında bir ilişki vardır ve bir suçluluk duygusu vardır. Ben ve birçoğumuz bu imzayı attığımız için suçluluk duymuyoruz. Suçluluk duygusunu başkalarına bırakıyoruz.”

Dr. Eriş Bilaloğlu: “Şu anda bir rejim inşası söz konusu. Bu rejim kendi siyasal kimliğine bir de adalet, hukuk monte etmek durumunda. Bu siyasal beden inşası sürecini, bu rejimin inşa sürecinde asla ve asla adalet ve hukukun olamayacağına dair mücadeleyi sürdürmemiz gerektiği çok açık. Hukuksuzluk ortamına karşı mücadeleyi en üst boyutta ve ısrarla sürdürmeliyiz. Öyle ki her dava süreci bu hukuksuzluğa karşı mücadele ettiğimiz, adaletin tesis edilmesi için çabaladığımız bir süreç olarak yaşanacak. Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur meselesiyle barışı talep etmek arasındaki mesafe çok yakın. Bir hekim olarak da bir insan olarak da savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu dile getirmek çok yerindedir, çok haklıdır.”

Dr. Raşit Tükel: “İfade özgürlüğü çok temel bir hak. Şiddet içermediği sürece bu hakkın kullanılması gerekiyor. Akademisyenler de mesleki olarak olaylara eleştirel bakmak durumunda. Bugün akademisyenler üzerinden barış talebinin yargılandığını görüyoruz. Her yurttaş barışı talep etmeli ama hekim olunca başka nedenlerle de barışı talep etmek elzem oluyor. Gerek hekimler olarak, gerekse meslek örgütü olarak sağlıklı olma halini sadece klinik anlamda tanımlamıyoruz. Sağlıklı olmak kişinin sosyal ortamıyla, yaşadığı çevreyle, ilişkileriyle, bunların iyileştirilmesiyle mümkün. Her türlü çatışma ortamı da doğal olarak sağlığı bozuyor. O yüzden bizler öncelikli olarak barışın hakim olduğu bir ortamda yaşamayı savunduk. Bugün yargılanan bu duruşumuzdur.”

Basın metni için tıklayınız.